Büyük savaş sonrası Avrupa’daki orta halli pek çok aile için yeni bir umut kapısıydı Avustralya, özellikle Britanya’dan pek çok aile yeni fırsatlar için dünyanın geri kalanından uzakta olan bu adada şansını denemeye karar verdiler. Tıpkı Glasgowlu Young ailesi gibi…
Ancak Young ailesinin diğerlerinden farkı yanlarında Sidneye götürdükleri çocuklarından ikisi 1973 yılından itibaren (şimdilik) 35 sene Hard Rock ve Heavy Metal dünyasının en önemli gruplarından birinin tohumlarını atacaklardı.
Hemen hemen Rockstarın hikayesinde olduğu gibi onlarda okul hayatlarına problemli başlamışlar ve kavgalar başarısızlıklar sonucunda okulla olan ilişkilerini sonlandırmışlardı. Bu arada Malcolm bazı yerel gruplarda çalmaya başlamıştı. Diğer iki ağabeyleri George ve John ise Easybeats adlı bir grupta çalıyorlardı ve bir hitleri İngiltere’de 6. sıraya kadar yükselmişti.Bir süre sonra Angus ve Malcolm birlikte bir grupta çalmaya karar verirler, kendi aralarında da sık sık kavga eden kardeşler, bu fikirlerini babalarına açtıklarında. Baba Young, “Sizin birlikte yaptığınız bir şey 15 günden fazla yaşamaz” diyerek oğullarının başarısına olan inancını ve onlara olan desteğini göstermiş. :)
1973te Angus lead, Malcolm ritim gitarda, vokalde Dave Evans, basta Larry Van Knedt ve davulda Colin Burgees oluşan kadrosuyla Sidney’de bir bar grubu olarak takılmaya başladılar.
Şimdi gruba bir isim lazımdı ve bu sorunu da dikiş makinesinin üstündeki AC/DC logosunu kendilerine isim olarak almalarını tavsiye eden kız kardeşleri çözer. Artık grup adıyla sanıyla hazırdır ve bu kadrosuyla yine 1973te Rockin’ in the Parlour/ Can I Sit Next to You Girl 45liğini yayınlar. Angus, Malcolm ve Dave ertesi yıl Melborne gider, burada gruba basçı Mark Whitmore ve davulcu Phill Rudd katılır. Bu kadrosuyla barlarda çalmaya devam eden grubun hayran kitlesi de artmaya başlamıştır. Grubun hızlı, enerjik müziği ve asi yapısı dikkat çekmeye başlamıştır. Ancak grup içinde bazı sorunlar baş göstermeye başlamıştır. Bir gece vokalist Dave Evans sahneye çıkmayı reddetti, aslında Angus ve Malcolmun müzikal tercihleri Dave’den farklı bir yol çiziyordu. Dave , o yıllarda özellikle İngiltere’de populer olan Glam Rock tarzında sound tercih ederken, Angus ve Malcolm kardeşler Led Zeppelin’in açtığı yoldan devam etme ve sert bir rock sounduyla müzik yapmak niyetindeydiler. Bu durum gruba Dave Evans yerine İskoçya doğumlu Bon Scott dahil olmasına yol açtı. Scott daha önce Valentines ve Franternity isimli yerel gruplarda davulcu olarak yer almışt ve AC/DC’ye dahil olduğu sırada grubun şoförlüğünü yapmaktaydı. İlk konserlerine grupla prova bile yapmadan çıkan Scott, hem seyirci hemde grubu oldukça etkilemişti. Grup 1974’te Bon Scott’lı kadrosuyla ilk albümü High Voltage’ı çıkardı. Beste ve sözler Young kardeşler ve Scotta aitti. 1975te ise ikinci albümleri TNT’yi yayınladı. Bu albüm TNT ve It’s a Long Way to the Top gibi AC/DC klasiklerini içeriyordu.1974 ve 75i Avustralya’nın her yerinde konserler vererek geçirdiler. Ülkede gruba olan ilgi onlara platin plak kazandırmıştı ancak grup artık ülke dışına açılmayı ve daha geniş kitlelerce dinlenmeyi hedef almıştı. Grubun Avustralya da ki başarısı da müzik endüstrisinin devlerinden Atlantic Records’un dikkatini çekmiş ve grupla anlaşma yapmışlardı. 1976’da grubun sadece Avustralya’da yayınladığı High Voltage ve TNT albümlerinden seçilen şarkılardan oluşan albüm Atlantic Records tarafından High Voltage adıyla İngiltere’de piyasaya sürüldü. AC/DC uzun mesafeler kat edeceği bu yolda ilk büyük adımını atmış oldu. Albüm satışları oldukça başarılı gidiyordu, adada hızla tanınmaya başlamışlardı. 1976’yı İngiltere ve İskoçya’da konserlerle geçirdiler. Özellikle Glasgow , Manchester ve New Castle gibi İngiliz işçi sınıfının yoğunlukla yaşadığı ve Hard Rock ve Heavy Metalin yükselişe geçtiği topraklarda başarılı konserler verdiler. Bu başarının sonunda, Atlantic Records sadece İngiltereyi kapsayan anlaşmalarını tüm dünyayı kapsayacak hale getirme kararı aldı ve grup için Amerika pazarınıda hedef olarak almaya başladı. 1976’nın sonunda Dirty Deeds Done Dirt Cheap albümünü yayınlandı ve akabinde grup Avustralya’da bir turneye çıktı. 1977nin ilk aylarını Let There be Rock albümünün kayıtlarına ayırdılar.Bu sırada turneler de devam ediyordu. 1977de Dirty Deeds Done Dirt Cheap albümü İngiltere ve Avrupa’da 1 numaraya kadar yükselmişti. 1977’nin yaz aylarında grupta yine eleman sorunu patlak verdi ve basçı Mark Evans gruptan ayrıldı ve yerine İngiliz Cliff Williams katıldı. Grup 1977de ilk kez Amerika turnesine çıktı. Turneden önce ülkede High Voltage ve Dirty Deeds albümleri piyasaya sürüldü. Bu turne döneminde Let There be Rock albümü yayınlandı ve albüm bir anda patladı. Listelerde üst sıralara doğru yükseldi. Albümdeki şarkılardan Whole Lotta Rosie ve Let There be Rock he konserlerinde çalınan birer AC/DC klasiği oldular. Amerika’daki turne sonunda kısa bir süre dinlenmeye çekilen grup 1978 Powerage albümünü piyasaya sürdü ve hemen akabinde dünya turnesi başladı. Bu dönemde İngiltere’de 28, Amerikada 76 Avrupada ise bir düzine kadar konser verdiler. Bu turnenin sonunda, turnedeki konser kayıtlarından oluşan ilk konser albümleri If You Want Blood, You’ve Got It’i yayınladılar. Bu albümden sonra grup daha yüksek yerler için yeni ve tecrübeli bir prodüktör arayışına girdi ve sonuçta Thin Lizzy ve Outlaws gibi gruplarla çalışmış uzun süre birlikte çalışacakları Robert John Lange ile anlaştılar. 1979’da bu değişiklikle stüdyoya kapanan grup 6 ay sonra büyük baş yapıtlarından biriyle yeniden ortaya çıktı. Highway to Hell. Bu albümle grubun soundu sertleşmiş, Heavy Metale daha yakın bir çizgiye gelmişlerdi ve albüm Highway to Hell, Walk All Over You ve Touch too Much gibi klasikleri barındırıyordu.. Bu albüm grubu star gruplar biri haline getirmişti. 1979 yılını da turnelerde geçirdiler. Bu arada 1980 yılında If You Want Blood albümü altın plak , Highway to Hell albümü ise platin plak kazandı. grup için her şey çok iyi giderken 1980 yılını şubat ayında kötü bir haberle temellerinden sarsıldılar. Bon Scott çok içtiği bir gecenin sonunda arkadaşının arabasında sızmış ve kusmuğunda boğularak ölmüştü. Öldüğünde 33 yaşındaydı. Grup bu şokla birlikte bir süre devam etmekle etmemek arasında bocaladılar, ancak devam etmeliydiler ve 7. albümlerinin kayıtlarına başladılar. Bu arada yeni vokalistlerinin kim olacağıyla ilgili pek çok dedikodu ortalarda dolaşıyordu ancak onlar kimsenin aklına gelmeyen bir isimde karar kıldılar. Geordie grubunun eski vokalisti Brian Johnson. Brian Geordie ile 3 ve solo olarakta 2 albüm yayınlamış tecrübeli bir vokalistti ve gruba katılmasıyla birlikte yeni albümün beste çalışmalarına hızla dahil oldu İşin ilginç yanı 1973 yılında Bon Scott’ın grubu Fraternity bir turnede Geordie’nin alt grubu olarak sahne almıştı. 1980 yılının yaz aylarında yeni albüm Back in Black piyasaya verildi. Albüm Bon Scotta adanmış ve simsiyah bir kapakla piyasaya sürülmüştü. İçinde Hells Bells, You Shook Me All Night Long ve Back in Black gibi daha sonra birer rock klasiği olacak şarkılar barındırmaktaydı. Albüm İngilterede hızla 1 numaraya yükseldi. Amerika’da ise 1981in ocak ayında 4 numaraya yerleşir. Albüm 6 ayda yaklaşık 12 milyon adetlik satış yapar ve bugün hala dünyanın en çok satan albümlerinden biridir ve en çok satan Hard Rock - Heavy Metal albümüdür. Albümden sonra grup dünyanın dört bir yanında konserlere başlar. 1981in haziran ayında yeni albümleri For Those About to Rock’ın kayıtlarına başlarlar. Bu sırada Back in Black platin plak kazanır. For Those About to Rock ise 81 yılının sonlarına doğru piyasaya sürülür ve 2 ay içinde bu albümde platin plak kazanır. Grup bu albümün çıkışından sonra bir süre dinlenmeye çekilir. 1983 yılında yeni albüm Flick of the Switch yayınlanır. Albümün çıkışından sonra davulcu Phil Rudd alkol problemi nedeniyle gruptan atılır. Yerine Simon Wright geçer. 1984 yılında Monsters of Rock festivalinde headliner olurlar. Yine aynı yıl Bon Scott’la kaydettikleri ve daha önce sadece Avustralya’da yayınlanan şarkılardan oluşan mini albümleri Jailbreak'i yayınlarlar. Hemen akabinde 1985’te Fly on the Wall albümleri yayınlanır. 1986 yılında ise Who Made Who albümü piyasaya sürülür, bu albüm Stephen King’in Maximum Overdrive filminin soundtrackidir ve 3 yeni şarkı dışında albüm eski şarkılardan oluşur, bunların biride Bon Scott’ın seslendirdiği Ride On’dur. 1988 yılında grup Blow Up Your Video albümünü piyasaya çıkardı ve ardından uzun süren bir turne çıkar. Turne dönüşü davulcu Simon Wrigth ani bir kararla Dio’ya katılır. Yerine Chris Slade gelir. Grup 1990da The Razor’s Edge’i yayınlar, bu albümde oldukça büyük ses getirir ve hızla platin plak seviyesine ulaşır. 80lerde yayınladıkları 3 başarısız albümden sonra , bu albüm grubun yeniden dönüşü olarak yorumlanır. Albümdeki Thunderstruck, Money Talks ve Are You Ready? gibi şarkılar birer klasik halini alır. Albümün çıkışıyla grup yeniden yollara koyulur ve turnelere başlar. 1991 yılında yeniden Monsters of Rock festivalinin headliner’ı olur, bu sefer festivalde alt grup olarak Metallica, Mötley Crüe, Pantera ve The Black Crowes gibi isimler vardır. 1992 yılında The Razor’s Edge sonrası verdikleri konserlerin kayıtlarını içeren 2 cdlik Live albümünü yayınlarlar. 1994’te Phil Rudd gruba geri döner. 1995’te Ballbreaker yayınlandı. 1997 yılında 2si Bon Scottlı konser kayıdı, 1i Bon Scott’la kaydettikleri fakat yayınlamadıklar şarkıları içeren ve diğeri ise Back in Black albümünü içeren 4 cdlik Bonfire’ı yayınladır. uzun süren bir sessizlik döneminden sonra grup 2000de Stiff Upper Lip albümünü piyasaya sürdü, konserler ve turnelerden sonra grup yeniden uzun bir sessizlik dönemine girdi .Ancak 35 yaşındaki bu dev grubun bu sefer çok uzun süren bu sessizliğinin fırtına öncesi bir sessizlik olması en büyük umudumuz.