Metal hard rock'un turevi bir alt koludur. Dolayısıyla Metal, rock ve blues orijinli oldugunu hiç bir zaman unutmamalı, baba rock'cıları asla kucumsememelidir. Çalınan muzik aletleri baz alındığında kabaca aynı aletlerle yapılır iki tur de, bateri, bas, bir veya iki elektro. Bazı gruplar tuşluları da ekler. Ama metalde distorsiyon daha fazladır rock’a gore. Brutali goz ardı edersek vokaller hemen hemen aynıdır…
Asıl farklılık işin tavır boyutunda ortaya çıkar; rock barışın guzelliğini direk anlatırken, metal barışın guzelliğini çoğunlukla savaşın çirkin yuzunu ortaya koyarak yapar. Çünkü metal daha harbi, daha yalındır ve kötümserdir. Vermek istediği mesajı çok dallandırmak budaklandırmak istemez. Taviz vermekten de hoşlanmaz. Toplu ölüme yol açan afet, büyük savaş, nükleer savaş gibi konulara da daha fazla yer verir. Mesaj hardrock bu dünyayı güzelleştirmeye yetmedi, daha sert müzik yapalım da mesaj yerini bulsun gibisindendir… Kötümserliği de bundandır. Savaşmayalım sevişelim denmiş yıllarca ama dünya genelinde savaşların artması engellenememiştir.
Rock isyankardır ama metal isyanın ötesinde saldırgan hatta küfürbazdır. Yani bir ileri adımdır her zamanki gibi. Distorsiyon dozunun artması da bundandır belki de. Metalciler genelde daha sert yuz ifadeleri, daha pis mimikler takınır. Siyah ağırlıklı giyinirler. Kotu cocuk rolune soyunurlar. Rockcılar biraz daha efendi kalır yanlarında…
Yazıda hard’dan heavy’e terfi etmek için hard’ı kaçla çarptıysanız onu da dörtle çarpın eşittir thrash :-)))
31 Ocak 2008 Perşembe
30 Ocak 2008 Çarşamba
Return to The Apocalyptic City
Memlekete gelen her müzisyen giderken süpersiniz kesin geri geleceğiz der ama, çoğu bi daha uğramaz. Ama Chuck Billy geri geleceğiz derken söylediklerinde ne kadar samimi görebiliyorduk ve bunu konser boyunca tüm grubun gösterdiği samimiyetten de anlamıştık.
Zaten Testament kalibresinde kaç grup sahneye izleyicilerini davet edip şarkıyı birlikte çalmalarını teklif etti ki bu zamana kadar...Neyse, Mart 2006daki konserde grup İlk 5* albümlerinden oluşan Testamenti Testament yapan döneme ve Gitarda Alex Skolnick'li ( ki kendisi bir jazz triosu kurmuştu, buna bi ara değinelim) müthiş klasik kadrosuna ait şarkılardan oluşan mükemmel bir playlist** hazırlamışlardı bize. Hayatımda izlediğim en iyi konserlerden biriydi, O günden beri grubun tekrar gelecekleri günü bekliyordum ki, müjdeli haber Blood Red'den geldi...
Evet uzun lafın kısası daha önce sözünü ettiğimiz The Formation of Damnation albümü sonrası çıkacakları turnede grup birkez daha İstanbula uğrayacak. Şu anda resmi sitelerinde 21.06.2008 de Festival Valley dedikleri bir yerde sahne alacaklarını açıklamışlar. 2006daki o müthiş performansı izleyen herkes için müthiş bir heyecan onları yeniden sahnede görebilecek olmak. Sabırsızlıkla haziranı bekliyoruz...
*1987 - The Legacy
1988 - The New Order
1989 - Practice What You Preach
1990 - Souls of Black
1992 - The Ritual
** The Preacher (T.N.O)
The New Order (T.N.O)
The Haunting (T.L.)
Electric Crown (T.R.)
Sins Of Omission (P.W.Y.P)
Burnt Offerings (T.L.)
Souls of Black (S.O.B.)
Into the Pitt (T.N.O.)
The Legacy (S.O.B)
Practice What You Preach (P.W.Y.P)
Trial by Fire (T.N.O)
Over the Wall (T.L.)
Alone in the Dark (T.L.)
Disciples of the Watch (T.N.O)
Raging Waters (T.L.)
Testament – The Formation of Damnation 2008
25 Ocak 2008 Cuma
Gary Moore ne tür muzik yapar?
Hayır yeni nesile Gary Abi’nin ozellikle ağır Abi takıldığı dönemleri anlatmak boynumuzun borcudur der, kolları sıvarız…
Skid Row adlı grupta başlar Gary Abinin gitar seruveni daha henuz 17’sinde: “Folk, blues harmanlanır, sertce çalınır”. İlk solo albumu Grinding stone’da da benzer tarzı sürdürür, işin içine biraz da Jazz eklenir. Derken 77’de super baterist Hiseman’ın Colloseum II’sine dahil olur. Bu grubun üç albumunde de çalar. Tarz genelde progressive, heavy fusion’dur. Bu arada Gary artık hamlık ve pişme dönemlerini atlatmış, yani olmuştur…
70 sonlarında tarzında değişim başlar. Back on the streets (78) albumunun yarısı jazzrock ise geri kalanı sapına kadar hardrock’tur! Hayır belki back on the streets ve fanatical fascist gibi anarşi yüklü parçalar anca sert yorumlanır diye dusunmustur Gary Abi
80’lerde Gary Abi bolca rocker’lara çalışır ve bizi mest eder. Sıkı bir Hard Rock albumu olan Corridors of power’dan sonra victims of the future bize gore bir metal başyapıtıdır, Gary’nin sound olarak da en sert albumudur. Bu dönemdeki konser albumu de sert ve guzeldir: we want moore! Run for cover (85) le biraz yumusar Gary Abi. Ama albumun surprizi de Thin Lizzy’nin herseyi Phil Lynott’dur! Bu albumden Out in the fields'a kulak verelim:
Empty rooms’un yeni synth’li light yorumu da victims of the future’daki ilk haline göre pek cılız kalır. Oradaki uzun harika solo ikinci yorumda yoktur ki bu klibal aksiyonu yemeyiz… Wild frontier’da tekrar biraz sertleşir, bolca Irlanda melodilerine yer verir. Dönemin son albumu After the war bazı şarkılarında back vokal yapan Ozzy’nin etkisiyle heavy’dir, Irlanda melodileri de devam edeyazar…
Bir de albumlerindeki guzel cover’lardan bahsedelim. Back on the streets’deki don’t believe a word’un orjinali Thin Lizzy’e ait, ama ritmi daha hızlıdır. Corridors of power’da free cover’ı wishing well, Victims of the future’da ise Yardbirds cover’ı shapes of things to come gayet iyi yorumlardır. Dirty fingers albumunde, Animals’dan bildiğimiz don’t let me be misunderstood’u da GS’lı tribun dostlarımıza öneririz, nakaratında bolcana “laylaralaylaralay Galatasaray” diye bağrınabilirsiniz Wild frontier’daki friday on my mind’ın orjinali Easybeats’e ait, ancak parcayı shadows meshur etmistir, amma Gary Abi’nin yorumu başkadır, 10 numaradır…
90’larda Gary hem kendisinin, hem de rock müziğin özüne döner: blues yapar, ama en sertinden Şu an Gary dinleyenler onu ağırlıklı olarak bu kimlikle tanır. Ama bizim gözümüzde Gary Abi sapına kadar hard’n heavy’dir! Ne tarz çalarsa çalsın kendine has gitar tekniğiyle virtüöz olarak da ilk göz ağrımızdır…
Skid Row adlı grupta başlar Gary Abinin gitar seruveni daha henuz 17’sinde: “Folk, blues harmanlanır, sertce çalınır”. İlk solo albumu Grinding stone’da da benzer tarzı sürdürür, işin içine biraz da Jazz eklenir. Derken 77’de super baterist Hiseman’ın Colloseum II’sine dahil olur. Bu grubun üç albumunde de çalar. Tarz genelde progressive, heavy fusion’dur. Bu arada Gary artık hamlık ve pişme dönemlerini atlatmış, yani olmuştur…
70 sonlarında tarzında değişim başlar. Back on the streets (78) albumunun yarısı jazzrock ise geri kalanı sapına kadar hardrock’tur! Hayır belki back on the streets ve fanatical fascist gibi anarşi yüklü parçalar anca sert yorumlanır diye dusunmustur Gary Abi
80’lerde Gary Abi bolca rocker’lara çalışır ve bizi mest eder. Sıkı bir Hard Rock albumu olan Corridors of power’dan sonra victims of the future bize gore bir metal başyapıtıdır, Gary’nin sound olarak da en sert albumudur. Bu dönemdeki konser albumu de sert ve guzeldir: we want moore! Run for cover (85) le biraz yumusar Gary Abi. Ama albumun surprizi de Thin Lizzy’nin herseyi Phil Lynott’dur! Bu albumden Out in the fields'a kulak verelim:
Empty rooms’un yeni synth’li light yorumu da victims of the future’daki ilk haline göre pek cılız kalır. Oradaki uzun harika solo ikinci yorumda yoktur ki bu klibal aksiyonu yemeyiz… Wild frontier’da tekrar biraz sertleşir, bolca Irlanda melodilerine yer verir. Dönemin son albumu After the war bazı şarkılarında back vokal yapan Ozzy’nin etkisiyle heavy’dir, Irlanda melodileri de devam edeyazar…
Bir de albumlerindeki guzel cover’lardan bahsedelim. Back on the streets’deki don’t believe a word’un orjinali Thin Lizzy’e ait, ama ritmi daha hızlıdır. Corridors of power’da free cover’ı wishing well, Victims of the future’da ise Yardbirds cover’ı shapes of things to come gayet iyi yorumlardır. Dirty fingers albumunde, Animals’dan bildiğimiz don’t let me be misunderstood’u da GS’lı tribun dostlarımıza öneririz, nakaratında bolcana “laylaralaylaralay Galatasaray” diye bağrınabilirsiniz Wild frontier’daki friday on my mind’ın orjinali Easybeats’e ait, ancak parcayı shadows meshur etmistir, amma Gary Abi’nin yorumu başkadır, 10 numaradır…
90’larda Gary hem kendisinin, hem de rock müziğin özüne döner: blues yapar, ama en sertinden Şu an Gary dinleyenler onu ağırlıklı olarak bu kimlikle tanır. Ama bizim gözümüzde Gary Abi sapına kadar hard’n heavy’dir! Ne tarz çalarsa çalsın kendine has gitar tekniğiyle virtüöz olarak da ilk göz ağrımızdır…
21 Ocak 2008 Pazartesi
Hayko Cepkin yapma bunu!
Evet satanizm / black metal bağlantısı sonrasında hafta sonu okuduğumuz haberin üzerine yazmak farz oldu: “Hayko, çocuk filminde çocukların hayallerini ele geçirmeye çalışan Isfendiyar karakterini oynuyormuş…”
Hayko Cepkin farklı görüntüsü ve brutal vokali, populer metal muzik icine başarıyla yerleştirmesiyle önemli bir iş yapmıştı. Ama görüyoruz ki küçük başarısı onun da başını döndürmüş. Mevcut fiziki görüntüsünü, filmde kötü bir karakter canlandırarak değerlendirmek, yani vücudunu kullan(dır)mak ister Hayko! Bak bir önceki yazıda değindik metal dünyasında bu hıyarlığı yapan bir sürü eleman var. Black metal denen başlı başına satanizm zırvasının altında ezilmiş bir tarz var, sen de bu gidişle bu tarzın içinde yer alacaksın. Niye kötü karakter oynarsın, oyunculuk gecmisin ne ki, hemen bu teklifi değerlendirdin? Metale saldırmak için aportta bekleyenlere koz vermek niye? Şimdiden hazırlan yakında, “zaten satanist evinde ayin yapıyor, konserlerinde satanistler toplaşıyor” haberlerine. Hele bir de filmde satanizm bağlantısı varsa yandın oğlum, yandın…
Üstelik sen Fredi kadar çirkin de değilsin:))
Toplumun şamar oğlanları II: metalciler, satanistler
Metal müzik 80’lerde tırmanışa geçmiş, hard rock’tan devraldığı bayrağı daha ilerilere götürmüştür. Metal grupları, toplumsal konulara rock müziğe kıyasla daha cesurca yer vermiş, hayatın içindeki küfür, cinayet, intihar, seks, din karşıtlığı ve şeytana tapınma gibi tabu konulara albumlerinde sıklıkla ve cesaretle değinmiş, bu yüzden de politikacılardan, basından, ebeveynlerden sürekli tepki almışlardır. Metal muzik genelde olaylara kötümser bakar; misal barışın güzelliğini savaşın çirkinliği, kan ve gözyaşı üzerinden anlatır. Ama etkili olması açısından muziğin ruhuna uygun anlatım tarzı da budur ve doğrudur.
Özellikle Alice Cooper ve Black Sabbath’la korku temaları, satanist şarkı sözleri metal muzige eklenmiş ve ayrılmaz parçası olmustur. Günümüzde Kuzey Avrupalı, özellikle Norveçli gruplar genç dinleyicilerin kafasındaki dine / tanrıya karşı olan kuşkuları istismar etmektedir. Tabi tarihte kuzey avrupa ulkelerinin pagan olan dinlerinin zorla değiştirildiğini gözardı etmemek gerek! Bu tür gruplar bizim gözümüzde rantiyedir, poser’dır. Sayıları azdır, dinleyicilerin bilinclenerek bu tür “gibi yapan” gruplardan uzak durması şarttır.
Norveç’ten en bilinen figür, sorunlu kişiliği olduğu daha çocukluğundan bilinen Varg Vikernes ya da bilinen grubunun adıyla Burzum’dur;Halen hapiste olan bu şahsiyet bugune kadar, grup arkadaşını öldürmek, 3 kiliseyi kundaklamak, evinde yüksek miktarda patlayıcı bulundurmak, hapishaneden kaçma girişimi, oto hırsızlığı, ruhsatsız silah taşımak gibi yığınla suç işledi.Ancak her ne kadar muzikal anlamda death metalden keyif almasak da tüm bu olayların münferit, kişisel sorunların dışa vurumu olduklarını, dolayısıyla toplum tarafından benzer suçlar işlendiğinde genelleme yapılarak bu tür muzik dinleyen herkesin suçlanmasını, sucun kişide değil muzikte aranmaya çalışılmasını al gı la ya mı yo ruz. Tamam Vikernes kötü bir örnek oldu, şeytanın ta kendisi olabilir:)
Yıllar önce universitedeyken Slayer’cı arkadaslara karşı Metallica’yı savunurdum. Onlara Slayer’ın muzik, imaj, şarkı söz vs doğal olmadıklarını anlatırdım. Slayer album kapağında olsun, şarkı sözlerinde olsun şeytani simge ve ayetlere yer verirdi sıklıkla. Ancak yıllar sonra itiraf ettikleri uzere şeytanla uzaktan yakından alakaları yoktu!
Neyse korku duygusunu yaşamak bazıları için başlıbaşına bir tatmin aracı. Bunu kullanan gruplardan çok bu muziği dinleyenler suçlu ve hatta sorunlu diye de düşünebiliriz…
Halbuki Metallica, Megadeth daha sosyal konulara değinerek, politikacıların çirkin yüzünü, gençliği cephede boş yere ölüme göndermelerini, bunun tamamen kendi başarısızlıklarını örtme amaçlı olduğunu deşifre ederken bir bakıma metalin de bir üst dozu olan thrash’in ipini çektiler! Anthrax ise kızılderililere yapılan çirkeflikleri anlatması yetmezmiş gibi çoğunlukla ırkçı olduğu iddia edilen metal müzikte zencilerle sahneyi hem de onların müziğiyle paylaşarak yeni bir çığır açtı. Metal Church en tabu konulardan evsizlere değinmekten çekinmedi.Neticede metal konulara cesaretle yer verdikçe politikacıların baskıları ile tu kaka oldu, basında hakkında olumlu haber yaptırılmadı. Ulkemizde de aynı; 80’lerde kıyafetiyle metali yansıtanların başına gelmedik kalmadı. Yetmedi bir milletvekili Tunalı’da gezen deri montluları dahi karakola toplattı! 90 ekiminde dantel-lektuel Engin Ardıç’tan, “Muhterem şeriatçı biraderlerimiz, laik aydınları öldürmek yerine asıl bu tür pisliklerle uğraşsalar ya” diye biten bir Fetva Yazısı geldi!
90 sonu ve 2000’lerde de “asayiş şube müdürlüğü'ne bağlı polisler satanistlerin gittiği ileri sürülen taksim ve civarındaki barlara baskınlar düzenledi”, “akmar’daki tum uzun saclıları topladılar”, Beşiktaş ve Bakırköy'de satanist avına çıkan polis 21 kişiyi gözaltına aldı. Bazı müzik marketlerde Pink Floyd ve Eric Clapton albümlerine 'şüpheli görülerek' el kondu” gibisinden haberler okuduk! Sırf Şehriban Coşkunfırat adlı genç kızın, 1998'de şeytana tapan üç satanist tarafından öldürülmesi gerekçesiyle ve bunların da metal dinliyor olmasından kelli oldu bunlar…
Sonra Atakoy’de intihar eden genclerle konu tekrar gündeme geldi, ancak kimse bu genclerin daha bilinclenme yasının altında olduklarını (14, 16), birinin zaten psikolojik tedavi gördüğünü dikkate almadı. Basın bu medyatik olayı istediği yöne çekti, o çocukların ailelerinin yaşadığı dram da görmezden gelindi.
İşte tüm bu olumsuzluklar, artı heavy metal’in populer kultur imajı olmaya uygun olmayan özellikleri nedeniyle 80 sonlarında metalin önü grunge denen bireyselci / egoist muzikle kesilmişti. Politikacılar medya aracılığıyla her tur baskıyı yaparak produktörlere tek tip, etliye sutluye bulasmayan muzik turlerini / gruplarını yaratmayı başardılar. Liriklerin sansurlenmesi de metal muzikle başladı. Hayır sokaklarda edilen kufuru, ya da onu bırakın insanların sinirlendiklerinde kufur etmelerini engelleyebiliyor musunuz, var mı boyle bir şey? Sonra işletme sahiplerine yapılan baskılarla Metal grupları çalacak yer bulamaz oldu. Tabi metal gruplarının hataları da bu sureci korukledi!
Sonuçta metal de ilk çıktığı yere, yeraltına döndü. Artık nayiftir, ama bize yeter de artar bile… Ancak tabu konulara değinmeye devam edeceğinden her zaman gündemde kalacak…
Toplumun Şamar Oğlanları İlk Bölüm
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)