8 Şubat 2010 Pazartesi
Ayın Albumleri Kaldığı Yerden!
Kasım ayında malum Wasp’ın Konseri vardı. Ayın albumune Wasp’dan seçim yapalım dedik, aynı adlı ilk albumle Crimson Idol arasında gidip geldim ve eski olan ağır bastı: Çok sıkı albumdu be, Love Machine, School Daze, I wanna be somebody, Torture never stops, Tormentor…
Kısaca tek tabanca Blackie Lawless ve saz arkadaşları desek yanlış olmaz Wasp için, Blackie dışında bol eleman rotasyonu olduğundan kelli… Los Angeles çıkışlı olması bu şehirden aynı dönem çıkan Mötley Crüe, Ratt ve Quiet Riot’un genelde glam olarak tanınmaları ve makyaj durumlarından dolayı, Wasp’e de glam denmişti ama bence tarzları geleneksel metaldir… (Sonradan makyajsız kilo almış Elvis Presleyvari suratını görünce iyiki eskiden makyaj yapmış dedim:))
Gene ilgi çeken bir diğer konu isimlerinin açılımı: Wasp malum ABD’de beyaz anglo sakson protestan’ın kısaltması olarak kullanılır. Ancak ırkçılık suçlamalarına karşın Blackie isimlerinin We Are Sexual Perverts’ın kısaltması olduğunu söyler hep, yani “Seks Manyakları:) Aynı adlı album kapağında bu lafın yer alması dışında konserlerde de defalarca tekrarlanmıştır bu slogan. Love Machine ve Fuck Like A Beast gibi şarkı isimleri ve sahne şovları da duruma örnek…
İlk albumden sonra hepsi belli bir çzginin üzerinde üç album daha yaptılar ki öne çıkan parçalar, Wild Child, Blind In Texas, 9.5 Nasty, The Heretic ve The Real Me. Beşinci albumleri Crimson Idol ise çoğu fanları için en iyi albumleri, metal tarihinin en iyilerinden diyen de var hatta. Konsept albumlerin de en iyilerinden.
Aralıkta proto metal gruplarından Uriah Heep’in 95 tarihli Sea Of Light’ı ayın albumuydu, prog esintiler, sıkı ritmler, klasik Heep arka vokalleri ile dört dörtlük bir çalışma. Against The Odds, Tme Of Revelation, Universal Wheels, Fear Of Falling, Logical Progression ve Aerosmith’inkiyle ilgisi olmayan Dream On balad’ı özellikle muhteşem… Bu arada surrealist plak kapağı da daha çok Yes’den tanıdığımız Roger Dean tarafından çizilmiştir…
Ocakta tekrar yeni dünyaya döndük ve pek bilinmeyen San Francisco’lu Brocas Helm’den Into Glory Rıde’ı koyduk ayın albumune. Bahtsız bir Amerikan grubu. 81 de kurulup ilk uzun albumu Into Battle’ı vasat bir prodüksiyonla ancak 84de çıkarabilmişler. Ama power epik metal konusunda iyi olan Amerikan gruplarının hallicelerindendir grup.
Açılışta at efektli ve kesik ritmli harika Metallic Fury’den sonra aynı adlı efsane şarkı Manowar’ın en iyilerine rakip olacak kadar başarılı… Sonrasında da hızlı enerjik parçalarda kalite düşmüyor. Arada blues etkileri, sıkı çift gitar soloları ve harika davul atakları… Beneath a hunted moon, Ravenwreck, Into The Ithilstone diğer sıkı parçalar…
İçinde bulunduğumuz Şubat ayında ise Manowar, Manilla Road, Cirith Ungol ve Brocas Helm’in ilham kaynağı, adı gibi efsane Legend’ın From The Fjords albumunu seçtim. 3 kişilik dev bir orkestra harika müziyenlik örnekleri, ki baterist Raymond Frigon’un etkileri özellikle Brocas Helm’de belirgin. Diğer elemanlar, gitar vokalde Kevin Nugent ve basta Fred Melillo! Bunca yıldır rock, blues ve cazın yığınla örneklerini dinledim, Raymond dünyanın gelmiş geçmiş en iyi bateristlerinden biri ve bu album dışında bir çalışması olup olmadığına ilişkin bilgiye nette rastlayamadım maalesef :((… Diğer iki eleman Mercenary diye bir grupta çalmışlar ama kayıtlarına ulaşamadım. Nugent 83’de ölmüş…
Bu album sadece 500 adet basıldığından bugün metal plakları içinde en paha biçilemeyenlerinden biri… Orijinal kopyaları 1200-1500 USD’ye gidiyor. Popsike’daki en pahalı kopya 868 USD’ye alıcı bulmuş!
Genel olarak adından da anlaşıldığı üzere Iskandinavya’ya uzanıyor vikingleri ziyaret ediyoruz. Epik power metalleyiz, ama uzun şarkılardaki progressive altyapı bu tarzdan hoşlanmayanları sıkabilir. İlk parça The Destroyer harika gitar melodi introsuyla ve bitmeyen davul ataklarıyla zaten kapıp götürüyor. Sonra aksak ritmi muhteşem bas ve ataklarıyla şarkı uçup gidiyor. The Wizard's Vengeance da harika ama üçüncü parca Golden Bell gelmiş geçmiş en iyi şarkılardan biri.
B yuzu A kadar destansı olmasa da ensturmental ilk parcanın bugun shred, virtuözite kelimeleriyle anılan gitaristlerin bir numaralı ilhamı olduğu kesin. Liquid Tension Experiment tadında bu parça. Aslında bu yüz sanki sevdikleri 70’lerin değişik gruplarına atıflarla dolu. RARZ’de de bir south havası var ama şarkı oldukça hızlı. Against The Gods ve Iron Horse fusion ve jazzrock sınırlarında. Tabi bu tarzın bu kadar sertini Gary Moore ve Jon Hiseman’lı Colloseum II dışında yapana rastlamamıştım o tarihlerde. Bir de Iron Horse’un uzun bir bateri solosu var, bir studyo albumu için acaip sıradışı ve bulunmayacak bir nimet. Kapanışta albume adını veren parça ile tekrar epik metale dönüyoruz: Tam 8 dakika! Bu kadar iyi bir grubun tek albumle yokolup gitmesi acı, ama gerçek …
4 Ocak 2010 Pazartesi
Helloween - Unarmed
Helloween 25. yılı şerefine Unarmed derleme albümünü yayınladı. İlk başta best of gibi gözükse de, içindeki bütün şarkılar yeniden derlenmiş. Bir kere dinleyebildim, daha da dinleyeceğim gibi. Helloween metal dışı işleri çok iyi yapıyor zaten, bu da devamı olmuş. Şarkı listesi şöyle;
* Dr. Stein
* Future World
* If I Could Fly
* Where The Rain Grows
* The Keeper´s Trilogy
* Eagle Fly Free
* Perfect Gentleman
* Forever & One
* I Want Out
* Fallen To Pieces
* A Tale That wasn`t Right
19 Aralık 2009 Cumartesi
Orphaned Land Yeni Albüm
Benim çok sevdiğim, özel bir gruptur. Grup İsrail çıkışlı fakat İsrailli diyemeyiz, ortadoğulu diye tanımlamak daha doğru. Zaten dünya görüşleri de bölgedeki malum düşmanlığı tamamen dışlayan, insancıl ve barıştan yanadır tarafsız olarak. Türleri ise Oryantal Metal diye geçer çok yerde.
Yeni albüm Ocak 2010'da raflardaki yerini alacakmış. Yıllardır bekleniyordu. 1991 yılında faaliyetlerine başlamalarına rağmen çok albümleri olmayan bir grup;
- 1993 - The Beloved's Cry
- 1994 - Sahara***
- 1996 - El Norra Alila***
- 2004 - Calm Before The Flood
- 2004 - Mabool***
- 2005 - Ararat [E.P]
Şeklinde resmi çıkışları. Bunlardan yıldızlı olanlar albüm sadece... Mabool'dan beri bekleniyordu bu albüm, 6 sene sonra geldi. Çok aktif değiller, metal piyasasında bile çok popüler değiller fakat önenli eserler bırakıyorlar zamana, kıymetini bilmek lazım.
Resmi siteleri; http://www.orphaned-land.com
8 Kasım 2008 Cumartesi
8 Yıllık Bu Çile Bitti Artık Bu Sene...
Çıkacaktı çıkıyordu derken AC/DC Black Ice'ını ekim ayının son günlerinde yayınladı. Çıkmasıyla birlikte albüm ilk haftada dünya çapında 1.760.000 adet satış yaptı. Bu listeye dahil olmayan önsiparişle dünyanın dörtbir yanına yollanan yaklaşık 5.000.000 adet albümde cabası. Albüm içinde Arjantin, Avustralya, Avusturya, Belçika, Kanada, Danimarka, Fİnlandiya, Fransa, Almanya, İrlanda, İtalya, Yeni Zelanda, Norveç, Polonya, İspanya, İsveç, İsviçre, İngiltere ve Amerika gibi ülkelerin olduğu 29 ülkede 1 numara oldu. Muhtemelen yıl sonunda 2008'in en çok satan albümü olmuş olacak. Albümün çıkmasıyla birlikte start alan dünya turnesinin 1. ayağında biletler hızla tükenmeye başladı. Özellikle Avrupada (bu yazıyı yazmaya başladığım günde sadece Bilbao konserine bilet bulunabiliyor) konserler tamamen sold out olmuş durumda. Bu kadar büyük bir patlama ya neden olan bir albüm için kritik yazmadan önce ciddi anlamda sindirmek gerektiğine karar verip günlerce albümü dinledim. Aşağı yukarı son 20 gündür dinlediğim tek şey diyebilirim. Albüm Bon Scott dönemi albümü Powerage'den güzel bir hava taşıyor. Bu albümde de Powerage'te olduğu gibi blues ve boogie ağırlıklı bir Rock n' roll var. Yani en azından bana göre. Aslında içinden şu parça iyi şu şöyle bu böyle denmeyecek kadar iyi ve dolu bir albüm olmuş. Albümün en dikkat çekici parçaları Rock N Roll Train, Big Jack, Skies on Fire, Black Ice, Spoolin of a Fight ve bence albümün en iyi parçası olan Angus Young'ı ilkkez slide gitar'la dinlediğimiz gerçek bir blues parçası Stormy May Day. Grup zaten köklere dönüş sinyalini bir önceki albüm Stiff Upper Lip'te vermişti. Ancak o albümün besteleri bu kadar başarılı değildi maalesef. O yüzen bu sinyal pek fazla dikkat çekmemişti. Bu albüm gitar ritmleriyle, riffleriyle, blues, boogie tınılarıyla tam anlamıyla bir AC/DC albümü olmuş Muhteşem bir albüm, AC/DC'den 3. defa müthiş bir dönüş. Artık sırada Live in Istanbul var.... Umarım
27 Ekim 2008 Pazartesi
Daha Önce Yayınladığımız Ayın Albümleri (Karışık Nizam):
Q5 – Steel The Light: Bu gruptan benim efsane MFN records’un Welcome To The Metal Zone kompilasyonu sayesinde haberdar olmuştum. Album baştan sona leziz. Amerikalı ama kolayca NWOBHM grupları arasına konabilir, artısı harika synth’leri…
Tank – Honour & Blood: Gene Welcome to metal zone’dan tanıdıgım bu sefer harbi NWOBHM grubu! Baştan sona harika bir diskografisi var, sonra detaylı yazacağım. Şu kadar söyliyim, Motorhead’e benzer Tank ama Motorhead’den daha kolay dinlenir…
Metallica – Master Of Puppets: Thrash’in zirvesi, atası, anası, herşeyi, müzik, şarkı sözleri ve ikisinin uyumu olağanüstü. Burton’lu son ve en guzel album! Ne denebilir ki, baştan sona tüm zamanlarda hemen her metalhead’in en favori albumlerinden birisine?
Savatage – Power Of The Night: Sonradan progressive senfonik çizgide harika konsept albumlerinden bahsetmiştik daha önce. Ama benim aralıksız 25 yıldır dinlediğim ilk göz ağrım Savatage albumu budur. Gene harika synth’lerle NWOBHM etkileri ile epik bir başyapıt…
Def Leppard- Pyromania: NWOBHM gruplarının en popüleri, en satanı ama metalcilerin de en yerden yere vurduğu gruptur Sağır Leopar ki daha önce ben albumleri, Ezequiel de konseri yazmıştık. Bu album MOP gibi zirvedir onlar için. Baştan sona harika parçalarla doludur…
Iron Maiden – Powerslave: Muhteşem tarzlarını bir de konsept eski Mısır motifleriyle bezeyerek yaptıkları album, benim oryantal takıntılarımdan kelli çok özel bir yere sahiptir bünyemde…
Scorpions – Blackout: Harika kapağı, sert sound’u, konserlere çok parça vermesi vs gene muhteşem bir albumle karşı karşıyayız… Plak kolleksiyonumun da nadide parçalarındandır… Vakti olan Ezequiel’in yazısına da göz atsın!
Judas Priest – Defenders Of The Faith: Haklarında yazdık , konserde kanlı canlı izledik, bu rahibin uğruna din bile değiştirilir dedik Bu album de Pyromania gibi baştan sona hit dolu. Her best of ya da Live albumlerinde farklı bir parça ile çıkar karşınıza, öteki neden yok diye hüzünlenirsiniz…
Dio – The Last In Line: Bazıları ilk album Holy Diver’ı daha çok sevebilir, benim takıntım bu albumdur. Lisede bir arkadaş hediye olarak plaktan benim CHF Sony’lerden birine çekmişti. Gene baştan sona kusursuz…
Gary Moore – Victims Of The Future: Gary abinin en sert ve baba albumlerindendir daha önce değindik buna da…
Accept – Balls To The Wall: Almanya’nın en metal grubu Udo’lu Accept’tir. Bu album de taktın mı nasıl bittiğini anlamadığın albumlerdendir… Daha detay bilgi AHA...
Manowar – Into Glory Ride: Ben hep en çok bu albumlerini sevdim. Bu albumden sonraki albumler de guzel ama Hail to England ve Sign Of The Hammer’ın soundları fazla boğuk bas, zor dinlenir. Bir de bu albumde çift gitar ve bas armoni zenginliği daha yoğun, severizzz…
Anvil – Forged In Fire: Uyduruk eski bir Basf kasetteydi. Dinlemekten bozuldu tabi. Gene eşsiz bir 80’ler klasiği…”Hard times fast ladies…”
Megadeth – Rust In Peace: Valla bunu bloga koydum mu, koymadım mı emin değilim. Friedman’lı bu album Thrash’in ve Megadeth’in en iyilerindendir ki buna itiraz eden de çıkmaz, belki hayır Peace Sells daha iyi diyebilir pek tabi…
Veee Motorhead – 1916: Ezequiel’in favorilerinden bu da. Motorhead işte: Bugun ekstrem türlerin çoğunu borçlu olduğumuz ilah Lemmy ve arkadaşlarının grubu… Levsel’in konser yazısındaki tabiriyle Hawkwind’e borcluyuz bu grubu, ya Lemmy’yi salmasaydı Brock Amca?
20 Eylül 2008 Cumartesi
Şimşek logo geri döndü!
Bu album zaman geçtikçe, dinlendikçe klasikleşecek, şarap misali yıllandıkça güzelleşecek, buna inanıyorum… Şu aralar favorim All nightmare long! Bu arada albumu yorumlayanlar ya çok beğeniyor, ya da yerin dibine sokuyor. Yok mu ortası? Bence samimi olarak iyi bir şey üretmeye çalışmış grup satış kaygısı gütmeksizin. Ancak hala Ulrich’in ve Hetfield’ın zihinleri de çok berrak değil! Cliff’in ölümü, alkol tedavisi, psikolojik sorunlar, napster davası vs. yıllardır kendilerini müziğe verememelerinin bir yığın nedeni var ve bunların ancak bir kısmını geride bırakabilmişler.
Bu arada gördüğü tedaviler sonucunda kişiliği değişime uğrayan bir Hetfield var! Albumden çıkan ilk klip The Day That Never Comes’ta ben burda ne yapıyorum der gibi bir şaşkınlık içinde. Eğer Hetfield’ı da eski agresif haline döndürebilirsek harika olur:) Klip onun dışında güzel; şarkı da, uzun süre sonra atılan solo da, sade siyah beyaz album kapağı da! Bir de Can Dündar Metallica'ya bok atınca biz de cevap vermiştik, kendisi bu klibi de sözleriyle değerlendirip bir Irak yazısı daha yazarsa seviniriz!
Dedik ya şimşek logo geri döndü diye, özellikle ölümün ne kadar çekici olabileceğini öğrenmek isteyenler kaçırmasın...
19 Ağustos 2008 Salı
Back in Black Ice
AC/DC'nin yeni albümü Black Ice, 20 Ekim 2008'de yayınlanıyor. 2000'de çıkardıkları Stiff Upper Lip'ten bu yana süren sessizlikte böylece son buluyor. Video klip çekimlerini 15 Ağustosta Londrada 300 kadar şanslı(grrr) fanının katılımıyla yaptıkları ve albümün ilk single'ı olan Rock n Roll Train'in ise 28 Ağustosta yayınlanacak. En son 1988 tarihli Blow Up You Video albümünde söz ve beste işine dahil olan Brian Johnson bu albümde yeniden Young biraderlerin yanında yerini almış. Albüm toplamda 15 parçadan oluşuyor. Şarkı listesi şöyle;
- Rock n Roll Train
- Skies on Fire
- Big Jack
- Anything Goes
- War Machine
- Smash 'n' Grab
- Spoilin' For a Fight
- Wheels
- Decibel
- Stormy May Day
- She Likes Rock 'n' Roll
- Money Made
- Rock 'n' Roll Dream
- Rocking All the Way
- Black Ice
29 Mayıs 2008 Perşembe
Nostradamus
* Intro
19 Mayıs 2008 Pazartesi
The New Testament
Yaklaşık 1 ay sonra Parkormanda izleyeceğimiz Thrash devi Testament daha önce sözünü ettiğmiz yeni albümleri Formation Of Damnation'ı yayınladı. Genel olarak ilk thrash döneminden tatlar taşıyan ancak death'e de bir selam çakmadan geçmeyen albüm 11 parçadan oluşuyor. For the Glory Of adında şahane bir introyla açılıyor. Akabinde kanımca albümün en iyi parçası olan More Than Meets The Eye geliyor. Testamentin ilk dönemi olarak adlandırılan 1987-1992 yılları arasındaki dönemi hatırlatan müthiş bir şarkı. Konser sırasında bolca 0o0o0o yapılarak tribün tadında tempo tutulacak Testament şarkılarından biri. Yine aynı döneme yakın başka bir güzel parça The Evil Has Landed. Albümle aynı adlı eser olan The Formation Of Damnationis ise Death Metal'e selam çakılan şarkı. Güzel parça ancak Testament'ten duymak istediğim tarz bu değil. Bunların dışında Henchman Ride albümün en beğendim şarkılarından biri. Klasik Testament soundu, sert bir sound, güzel bir riff ve şahane bir solo. Umarım burda canlı izleriz. Yine Afterlife ve F.E.A.R. albümün diğer güzel parçaları. F.E.A.R. bana The Ritual albümünü hatırlattı. Ordaki tarza yakın bir parça olmuş. Şahsi kanaatim Formation'ın 2008'in en iyi Metal albümlerinden biri olduğu zaten albüm Amerika'da listelere 59. sıradan girmiş, Thrash severlerce kesinlikle kaçmaması gereken bir albüm...
Wikipedia'dan gördüğüm Chuck Billy'nin albümdeki parçalarla ilgili yorumlarını da şuraya copy-paste'lemeden geçmeyeyim dedim.
‘For The Glory Of’
That’s Eric’s song. It’s an instrumental that he came up with.
‘More Than Meets The Eye’
This is a song me and Steve Souza wrote. It’s about being confined – I use the metaphor of being in jail – and it really not being what it seems. It’s somewhat inspired by Paris Hilton, going to jail, thinking its going to be fancy and stuff, and it being much different than you’d expect.
‘The Evil Has Landed’
Well, it’s obviously about the 9/11 terrorist attacks on the World Trade Center, which is something that affected everybody. I knew Alex was blocks away when it happened. You never know who’s safe.
‘The Formation Of Damnation’
This is a statement about corruption in our political society, about where we’re at. I’ve never been a big fan of the Iraq war. I don’t really care for our troops to be there, and I don’t like the money we’re spending to keep them there. I see young kids on the news over there burning American flags, carrying rifles, and being raised to hate. We’re setting up an unsafe world for the future.
‘Dangers Of The Faithless‘
It’s about losing faith in society and religion. For example, the Catholic Church violates young children, but is able to hide it and sweep it under the table.
‘The Persecuted Won’t Forget’
It’s about people being suppressed. I use the metaphor of having a noose around your neck. Feeling constrained. Not being able to breathe. We’re always subject to threats.
‘Henchman Ride’
“Henchman” is inspired by a motorcycle club in the Bay Area. It’s about being free, riding American-made machines. The freedom of riding on a motorcycle.
‘Killing Season’
That song is for our troops. We’ve gotten e-mails and letters from soldiers who say they put Testament music on before going into battle. So, the next kid who has to do that might put this song on and get fired up. He might have to go take lives. It’s time to get out there and do it.
‘Afterlife’
It’s about possibly seeing my father in the afterlife. If there really is an afterlife. Eric and I lost our fathers in the past couple years.
‘F. E. A. R.’
It stands for “False Evidence Appearing Real.” It’s a psychological statement about the famous quote “There’s nothing to fear but fear itself.” Alex wrote the whole song – music and lyrics - himself.
‘Leave Me Forever’
This song was inspired by a bad relationship. It’s about being dragged through the mud. Being told one thing and being let down
Sonunda...
6 Mayıs 2008 Salı
Köklere Dönüş
Kaç zamandır yazıcam bu albüm yazılarını bir türlü fırsat olmadı, arada ev mev taşıdık sonra benim üşengeçliğim falan anca bugüne kısmet oldu. Son zamanlarda çıkan bir kaç albümün kritiğini yapacağım. Seriye ilk Whitesnake’in 11 yıl sonra çıkardıkları ilk stüdyo albümü olan Good to be Bad’le başlıyorum . Albüm maalesef piyasa çıkmadan evvel internete düştü. Heralde şu ana kadar sattığının kat ve kat fazlası dinleyiciye ulaşmıştır. Herneyse...
Coverdale bu albüm için WS’in son 20 yılda çıkardığı en iyi albüm demiş. Zaten son 20 yılda bu albüm hariç WS adına sadece Restless Heart’ı çıkardıklarını, onunda aslında Coverdale solo albümü olarak başlanan kayıdın daha sonra plak şirketinin isteğiyle WS albümüne çevirildiğini düşünürsek, zaten son 20 yılda çıkan tek gerçek albümleri. Albümdeki şarkılar David Coverdale ve Doug Aldrich ortaklığıyla yapılmış. Doug Aldrichin WS’e getirdiği havada hemen albümde hissediliyor, distortion’ı çok kuvvetli ama blues tabanlı bir albüm. Müzikal olarak WS’in ilk yılları gibi ancak o dönemden çok daha sert. Yıllardır pek çok grupda çalan Aldrich sanırım kendisi için en doğru yeri buldu, ve Coverdale ile mükemmel bir ikili oldular. Diğer elemanlara gelirsek diğer gitarda da yine kariyerli bir gitarist var, Winger ve Dokken’dan tanıdığımız Reb Beach. Davul’da Doug Aldrich’in yakın arkadaşı ve Steve Vai’nin albümlerinde çalmış olan Chris Fraizer, Bas’ta Uriah Duffy ve Klavyede Timothy Drury var. İlk hafta yaklaşık 80.000 adet satan albüm ingiltere’de listelere 4. sıradan girdi ve eleştirmenler tarafından da oldukça beğenildi. Eleştirmeni ıvırı zıvırı bir yana albüm benimde çok hoşuma gitti, 2 haftadır mp3playerımda sürekli dinlediğim albüm’ün en dikkatimi çeken şarkıları, açılış şarkısı olan Best Years, Can You Hear the Wind Blow, albümle aynı adı taşıyan Good to be Bad ve albümden çıkan ilk single Lay Down Your Love. İçinde 4 adette balad bulunan yaklaşık 1 saatlik bu rock n roll keyfi kesinlikle kaçırılmaz....Heleki konser öncesi...
Eski White Snake tanıtımı...
Daha sonra sırasıyla Testament, Scorpions ve Hellacopters gelecek...
18 Nisan 2008 Cuma
MTV’de Beavis’la Butt-head’i tek geçerim:-)
Uydu kanalı dönemlerinde önce Tele 5 denen Alman kanalını izlerdik. Burada Annette adında hoş bir abla Hard’n heavy programını sunardı. Sonra birgün eve geldik ne görelim, Tele 5’in yerine MTV konmuş! Ama şimdiki gibi mtv europe ya da yöresel İsrail, Hint MTV’si falan degil, ABD’deki yayının aynısının tıpkısı. Gündüz paso listelerdeki şarkılar çalıyor. O dönemde malum metal tu kaka olmuş, grunge serpilmeye çalışıyor. Ortam siyahi hiphopçu ve koca kalcalı hatundan geçilmiyor.-) Arada bir rock çalarsa mutlu oluyoruz, bir de Headbanger’s ball var haftada bir. Oradan da metal klipleri video’ya çekiyoruz…Derken gece geç saatlerde bir çizgi film başladı: “Beavis and Butt-head” Bir tarafta esmer biraz daha akıllı, sürekli cool diyen ve hıhıhı diye sırıtan AC / DC tişörtlü Butt-head, öbür yanda idiot sarışın yeyeye diyip duran Metallica’cı Beavis… 15 yaşında sivilceli ergenlik çağı oğlanlarının aklında tüm akranları gibi tabii ki kadınlar vardı. Ancak sevmedikleri insan ve hayvanlara yaptıkları zalimliğin haddi hesabı da yoktu. Tabi birbirlerine de:-) Bir de her bölümde genelde eski klipleri oynatıp onlarla dalga geçmelerini seyretmek hoştu. Sonra bir de kompilasyonları yayınlandı: The Beavis and Butt-Head Experience adında! Içinde Megadeth, Nirvana ve Anthrax’ın albumlerde yer almayan parçaları, bir kaç da zırva rapçi vardı:(( Bu arada surpriz parça da Cher’in I got you babe’iydi. Beavis’la Butt-head hem bu parçanın klibinde oynadı, hem de vokal yaptılar! Özellikle Cher’in Butt-head’e aşkını ilan ettiği sahne ve Beavis’ın kıskançlık sekansı enfestir…Buradan Beavis Butt-head Videolarına ulaşabilirsiniz…
7 Mart 2008 Cuma
Tüm duvarlar yıkılsın, yerle yeksan olsun!
Dünyada ne çok duvar (tabu) varmış, yıka yıka bitiremedik! 79’daki eşsiz konsept albumde konuyu iyice vurgulamak için distorsiyon dozunu da artırıp en sert albumunu yapmıştı Pink Floyd. Hemen hepsi eşsiz, In the flesh, Run Like Hell, Another brick’lerin alayı, Happiest days of our lives, muhteşem soloları ile Comfortably numb ve Is there anybody out there, tiyatral parçaların en güzellerinden finalinde duvarın yıkıldığı The Trial ile tüm zamanların en güzel albumlerindendi. Malum sonra filmi de Alan Parker tarafından yönetilen The Wall’da pink adlı karakterin gözünden bir çok sosyal konuya değiniliyor ve başrol figürü Pink’in zihnindeki duvarla birlikte tüm duvarlar yıkılıyordu. Albumde yer almayıp sadece filmde bulunan animasyonla müzik uyumunun eşsiz örneği What Shall We Do Now ı da atlamayalım. Aradan epey bir zaman geçtikten sonra 1990’da Berlin duvarı şölenle yıkılırken Waters Pink Floyd’u temsilen tek başına da olsa konuk sanatçılar eşliğinde duvarı bir kez daha yıktı. Konserin açılışında metal dünyasını temsilen Alman Scorpions In The Flesh’i harika yorumlamıştı. Gerçi Scorpions elemanlarının sahneye beyaz limo ile gelişleri fazla kapitalistti ama… Berlin Duvarına ilişkin bir yıkma girişimi de metal dünyasından gelmişti: Accept’in Balls To The Walls’u! Klibinde duvara doğru headbang yapılmış, dev toplar eşliğinde duvar yıkılmış, şarkı enkazın üzerinde bitmişti. Son güncel haber henüz netlik kazanmasa da bu yıl Lefkoşa’daki yeşil hattaki duvarın orada Waters’ın konser vereceği şeklinde. İnsanoğlu’nun anlamsız egolarının ürünü saçma ideolojilerle bezeyip inşa ettiği bir duvar daha yıkılmak üzere, darısı Filistin’deki utanç duvarının başına diyor ve haykırıyoruz: “Tear down the wall!” Önce kafanızdaki tabu duvarlarını elbette…
6 Şubat 2008 Çarşamba
Kilroy bizim blog’daydı!
Efenim “kilroy was here” bizdeki “tosun, yazana koysun” efsanesinin anglosakson versiyonu olup tuvaletlerle sınırlı kalmayıp sokaklara da taşınmış bir grafiti sloganıdır. Aynı zamanda Styx adlı Amerikalı rock grubunun 83 tarihli guzide albumunun de adıdır. Konsept bir hikaye anlatılır bu albumde: Ahlaklı Müzik Cemiyeti (MMM) kurucusu ve lideri Dr. Rightous, kablo kanallar aracılığıyla toplum üzerindeki etkinliğini artırarak her tür rock müziğin yasaklanmasını sağlar. O sırada kahramanımız Kilroy grubuyla turnededir. Rüya tiyatrosundaki konser sırasında bir MMM protestocusu ölü bulunur ve bundan Kilroy sorumlu tutularak tutuklanır ve diğer rock mahkumlarının yanında bulur kendini. Geçmişten günümüze geldiğimizde ise artık tüm işleri ucuz Japon robotları yapmaktadır. Kilroy bir robotu imha edip onun kılığında gezerek etrafa “kilroy was here” mesajları bırakarak peşinden gelecek olanlara yol gösterir…
Bu album sonrasında Styx grubunun Caught in the act turnesinin açılışlarında, yukarıdaki hikayenin girizgah kısmı 9 dakikalık kısa film olarak gösterilmiştir. Ben yıllarca plak iç kapaklarındaki resimlerden hareketle uzun metrajlı filmini boşyere aramışım:)
Albumdeki şarkı sözleri de hikayeye uygundur. 85’te metalle ilk tanışma dönemlerimizde bir arkadaştan plağını almıştım. Direk ilgimi Heavy metal poisoning şarkısı çekmişti. Nakaratında “heavy metalin kulak kanallarını zehirlediği ve toksik artık olduğu”ndan bahsedilmekteydi. Ancak heavy metali yerse de bu şarkı o dönem epey arkadaşımın metale yönlenmesini de sağlamıştır:) Ancak wiki’den linki detaylı inceleyince filmin genel konseptine uygun olarak Dr. Rightous karakterinin, rock ve turevlerinin dinlenmesini engellemek adına insanları etkilemek amacıyla metal sound’lu bir şarkıyla propaganda yaptığını anladım. Zaten Şarkıyı Rightous’u kısa filmde canlandıran davudi sesli Young söyluyordu. Romantik sesli De Young ve Shaw’a da gitmezdi zaten…
Albumun diger baba parcaları açılıştaki bilindik Mr. Roboto, Don’t let it end ve benim favorim just get through this night’tır… Styx’i Boat on the river, babe gibi romantik parcalardan ibaret sananlar bu rock opera’dan farklı tadlar alacaklar…
5 Aralık 2007 Çarşamba
Lise salonlarından Donnington'a....
Naapalım ki ben bu herifleri çok seviyorum. Çok sevince de içinde benim dahil olduğum blogda haklarında normalden biraz sık bişiler asılı oluyor. İşte bunlardan birisi, AC/DC 3 dvdlik yeni bir konser seti yayınladı. "Plug me in". İlk dvd Bon Scott dönemini, ikincisi Brian Johnson dönemini kapsıor. 3. dvd ise piyasaya sadece limited editionlarda sunulan ortaya karışık tadında bir dvd.
Set 1975te Avustralya'da King of Pop Award'da çaldıkları High Voltage kaydıyla başlıyor, günümüze kadar çok çeşitli ve daha önce yayınlanmamış pek çok konser görüntüsüyle sürüyor. Bu kayıtların heralde en ilginci 1976da verdikleri St Alban Lisesi konserinin siyah beyaz ve amatör kayıdı olsa gerek. Ayrıca Bonus olarak Bon Scottla, Angus Youngla ve Brian Johnsonla yapılmış pek çok röportaj mevcut. Angus Youngın Van Halen'a pop grubu diyerek yaptığı gider de dvdlerin ilginç yanlarından biri. Her bir dvdnin 2,30 saat civarı olduğunuda söylememiz lazım. Sevenleri için süper arşivlik bir dvd seti. Alın abicim...
AC/DC – Grup Tanıtımı
The Formation of Damnation
Yazının başlığı Testamentin 2008de çıkaracaklarını açıkladıkları yeni albümlerinin adı. Demnasyonun formasyonu için kayıtlar hala devam ediyormuş. Davulcu durumları daha netleşmediği için, kayıtları Sadus'un davulcusu ve İstanbulda da Testamentle birlikte izlediğimiz Paul Bostaphla yapıyorlarmış. Sabırsızlıkla bekliyoruz...
4 Eylül 2007 Salı
DDP 4 Life!
Nedir bu DDP?
Bayarea Thrash'inin iki dev vokalisti Efsane grup Testamentin yüce vokalisti, -ki kendisini 2006 yılında kanlı canlı izlemiş olmayı bir gurur sebebi sayarım- Chuck Billy ve Exodus'un "ex" vokalisti Steve Souza'nın kurduğu yeni proje grubu (ne geyik laftır ya bu...) Dublin Death Patrol'un kısadan yazılışı.
Bu iki yüce insan yanlarına aldıkları 12 arkadaşlarıyla, ki grup tam olarak şu kadrodan oluşuyor.
Chuck Billy (Testament, Rampage, Guilt) - Vokal,
Steve "Zetro" Souza (Legacy, Exodus) - Vokal,
Andy Billy (Sacred Dog, Rampage, Guilt) - Gitar,
Greg Bustamante (Rampage) - Gitar,
Steve Robello (Out of Control) - Gitar,
Phil Demmel (Machine Head, Vio-lence, Death Penalty, Metal Warrior) - Gitar,
John Hartsinck - Gitar,
Willy Langenhuizen (Rampage, Laaz Rockit) - Bas,
John Souza - Bas,
Eddie Billy - Bas (Vio-Lence),
Danny Cunningham - Davul,
Troy Luccketta (Tesla) - Davul,
2007'nin nisan ayında DDP 4 Life isimli debut albümlerini yayınladılar. Kalabalık kadrolu gubun bu ilk albümü klasik Thrash Metal tarzına yakın (haliyle) bir albüm olmuş . Sadece arada Chuck Billy'nin Testamentin son albümlerinde de kaymaya başladığı Death Metale yakın vokal tarzı nedeniyle oldukça hafiftenden de olsa bir Death Metal havasıda vermekte. Albümün muhteviyatında 12 şarkı bununmakta ve bu şarkıların tamamını Billy ve Souza birlikte seslendirmişler. Mevcut 12 şarkının 3 tanesi cover, bunlar Motörhead coverı Iron Fist, UFO coverı Lights Out ve Thin Lizzy coverı Cold Sweat. Bunlar dışında albümde RIP, Unnatural Causes ,Mentally Unstable ve albüme adını veren DDP 4 Life albümün dikkat çeken diğer şarkıları. Bir süredir keyifle dinliyorum, çok büyük adamlar çook.