Blogapedia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Blogapedia etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Temmuz 2010 Salı

Neal Kay & Soundhouse!

NWOBHM’ın dolayısıyla Heavy Metal’in doğuşunda en büyük pay sahiplerinden birisi de NWOBHM teriminin ilk kez kullanılmasına vesile mekanın sahibi olan DJ Neal Kay tabii ki.

Kuzey Londra’daki Kingsbury’de mukim Meşhur Heavy Metal Soundhouse adlı mekanında Praying Mantis, Iron Maiden gibi gruplar hem canlı çalmış, hem de stüdyoda kayıtlar da yapmışlardı. Iron Maiden Soundhouse Tapes albumunun orjinalinin değeri bugünlerde 700-USD civarındadır. 79’da Maiden bu albumle tanınıp plak sözleşmesi imzalamıştı…

Angel Witch’den Kevin Haybourne’un söylediğine göre, “bir gece sahnede Angel Witch ve Samson çalarken bu show’u Sounds dergisine haber yapan Geoff Barton adlı gazeteci, NWOBHM terimini ilk kez kullanarak” fitili de ateşlemişti. Aynı Geoff Barton’un daha sonra Ross Halfin’le birlikte efsane Kerrang dergisini çıkardıklarını da belirtelim…

Soundhouse’da kayıt yapan grupların demolarını derleyen Neal, Metal For Muthas adlı efsane NWOBHM kompilasyonlarını hazırladı. Bu albumler de değerlidir koleksiyonerlerin gözünde, özellikle ilki.

80’de çıkan ilk derlemede Maiden ve Mantis dışında yer alan gruplardan en önemlileri Angel Witch, Sledgehammer ve Samson! Sonradan Rage adını alan Nutz ve İsveç’te kurulup sonra vokale Roger Marsden’i getirerek NWOBHM’a terfi eden EF Band de en önemli parçası Fight For Rock’la bu toplamada… Bir sonraki kompilasyon da ilki kadar olmasa da başarılı. Burada da en dikkat çeken grup, ilk ve son parçaların sahibi Trespass! Albumun diğer iyileri Dark Star, Zero ve White Spirit…

Neal Kay bu albumler dışında konserler ve turlar da düzenledi. Venture adında bir piyasa rock grubunun menajerliğini yürüttü ama çuvalladı ve grup oldukça kısa ömürlü oldu.

Ayrıca Neal, mekanında sert gruplar yanında Styx, Kansas ve Boston gibi melodik Amerikan gruplarına da yer verdi. Neal da diğer bir çok DJ gibi Kiss gibi sevmediği gruplara pikabında yer vermemesinden ötürü eleştirildi.

20 Nisan 2010 Salı

Bajen Death Cult!

Ortak noktaları İsveç’in Hammarby takımının taraftar grubu olan Bajen Death Cult’ın destekçileri olmak olan ve Grave, Grand Magus*, Necrophobic ve Blackshine gibi farklı Isveçli metal gruplarında müzik yapan

Tobias Sidegård - Lead Vocals, Guitar)
Nidhögg - Guitar, Backing Vocals
Lodbror - Bass, backing vocals
Mjölner - Drums
Gymer Sudre - Keyboards, Acoustic Guitar, Backing Vocals
Muspell - Guitar, Backing Vocals

bir araya gelip oluşturuyor grubu ve adları da taraftar grubuyla aynı zaten: Bajen Death Cult

Bir EP, bir de uzun album yapmışlar. Isvecce soyluyorlar. Sözler Hammarby ve holiganizm temalı. Konserlerde de bol bol Hammarby diye böğürüyorlar. Düşünün işte tribününüzdeki hakim taraftar grubunun elemanları bir araya gelip bu grup adı altında metal yapıyorlar. Güzel proje degil mi?

*Daha önce az biraz deginmistim, deli bir grup. İlerde yer vermek niyetindeyim…

9 Mart 2010 Salı

Üç kişilik Dev Orkestra: RUSH

Bu grup ne biçim müzik yapıyor ya, bu akorlar sinth’ler bir şeye benzemiyor. İyidir oğlum bu grup, bateristleri de dünyanın en iyisiymiş. 80’lerde bu muhabbetler dönmüşse muhakkak konu Rush’dır. Yaptıklarının anlaşılmamasının nedeni de 70 ve 80’lerde henüz progresif metalin icat olunmamasıdır. Yani bu dönemde prog rock grubu yığınlaydı ama Rush kadar serti yoktu. Bügün Dream Theater, Spock’s Beard, Porcupine Tree gibi önemli gruplar var piyasada ki bu türün yolunu açan Rush’dır…

İlk Rush’ı bir toplama rock/metal albümünde dinlemiştim. O zamanki müzikal birikimimle ne yaptıklarını çok anlayamadım ama kaliteli ve özgün olduğunu elemanların virtüözite sınırlarında olduğunu da idrak etmiştim. 90’larda progresif’e kaydığımda da tüm albumlerini toparladım.

Çok acaip kuralları olan istikrarlı bir Kanada grubu Rush. Bu haliyle Anvil’ı anımsatıyorlar. Düzenli albumler, her 4 albumde bir konser albumu. Bunlar herkezin bildikleri kurallar… Onları diğer gruplardan ayıran en önemli özellik albumdeki tüm seslerin aynı anda grup elemanlarınca yapılabilmesi ve bundan ötürü konserde şarkıları aynen icra edebilmeleri. Çok anlaşılır bir şey yazmadığımı farkettiğimden biraz açayım. 78 Hemispheres albumuyle grubun beyni, solist ve basçısı Geddy Lee, synth de çalmaya başladı. Ancak bas, synth partisyonları o kadar ustaca düzenlenmişti ki birbirleriyle hiç kesişmiyordu. Bir de bu ikisini yaparken vokali de aksatmıyordu! Beyninde ekstra bir lop olabilir:) Yani teknoloji, üste kayıt gibi katakulliler yapmadan studyoda nasıl çalıyorlarsa konserde de aynen çalar Geddy Abi ve diğerleri. O yüzden Rush’ın her studyo albumu çok değerlidir, ama konser albumleri bulunmaz nimettir.

İkinci acaip fark baterist Neil Peart’dır. Baterist demek hakaretamiz olabilir zira o dünyanın en iyi perkusyoncusudur tartışmasız. Vurmalılarla tek başına olağanüstü müzikler yapabilir. Geldiği son nokta Rush In Rio’daki O Baterista’ydı. (Daha iyisini yapana kadar en iyisi bu:)) En iyi enstrumental Grammy adaylığını kılpayı kaçırmıştır bu dehşet performans. Üçüncü acaip fark da bir rock / metal grubunda gitaristin bu kadar arka planda kalmasıdır. Lifeson’la alakalı değil durum ki canavar gibi çalar her tür gitarı, sorun Geddy ve Peart’ın aynı anda bir kaç kişilik performans göstermeleriyle alakalı…Dördüncü ve sonuncu: Kötü Rush albumu ya da şarkısı yoktur, hatta rivayet edilir ki dünyanın en dandik şarkısını verin ellerine adam etsinler, tabi bu olamaz Rush sadece kendi şarkılarını çalar. Gerçekten şarkı standartları ortalamanın çok üzeridir. Tabii ki daha iyi ve çok iyi şarkıları vardır, ama kötü Rush parçası yoktur, olamaz. En azından elemanların performansı için dinlersiniz…

Albumlere zıplarsak, ilk album Led Zeppelin esintileri taşır. Bu albumun en beğenilen şarkısı grup tarafından konserlerde de çalınan Working Man’dir. Bu albumden hemen sonra bateriye Peart geçer ve grup o günden bugüne aynı kadroyla gelir! Aradan yıllar geçtikten sonra Dream Theater ilk albumunde feci bir Rush esinlenmesi ile girmişti piyasaya. Yani ilk albumler genelde grubun tarzını arama albumleridir, mazur görmek lazım bunları. Ama sonrasında Zeppelin’i Rush öyle bir uçurdu ki sanırsınız Apollo…

İkinci albumle progresif öğeler girer müziklerine. 12 dakikalık Necromancer ve 20 dakikalık The Fountain Of Lamneth’la 70’lerin prog gruplarına benzer Rush. Uzun prog parçaları birbiriyle melodik olarak bağlı da olabilir, irili ufaklı farklı melodiler birbirine ustalıkla bağlanadabilir. Necromancer ağırdan hızlıya ritmlerle gider, pat diye durur, tekrar başa döner. Lamneth ise akustik başlar, sonra coşar. Lamneth daha epik, melodiktir Necromancer’a göre ve ilk baba Rush parçasıdır bence… Bu album az satan albumlerinden olur Rush’ın. Kritikler uzun parçalara bağlar az satışı, ama Rush müziğinden ödün vermez!

Fly by night albumunde aynı adlı parça, Anthem, uzun parça By Tor And The Snow Dog diğerlerinin önüne çıkar. 74’de çıkan 2112 albumunun ilk yüzü baştan sona konsept bir şarkıdır, mükemmeldir. B’nin açılış parçası A Passage To Bangkok da iyidir, bu şarkının konser versiyonlarında Lee’nin girişte yaptığı uzakdoğu efektini Peart cowbell’le yapar. Nadir farklı konser yorumlarından olur Peart da bateristten öte nasıl bir adam olduğunu, kısaca farkını ortaya koyar. 2112 o döneme kadar en çok satış yapan albumu olur, Rush böylece o güne kadar hakkındaki kritikleri, söyleyenlerin münasip bir yerine koyduktan sonra kendi yolunda devam eder. A Farrewell to kings ve Hemispheres albumleri çok iyidir. Hemispheres’le birlikte Geddy Lee Synth de çalmaya başlamış sanki gruba bir eleman daha dahil olmuştur. Şarkı ayırdetmek mümkün değil, farklı konserlerde bu iki albumun hemen her parçasına yer verirler.

80’lerle birlikte Rush’ın artık popülerleştiğini, ciddi bir hayran kitlesi oluşturduğunu görüyoruz. Permanent Waves’de Free Will ve bir çoğunun en favori Rush albumu Power Windows’da Tom Sawyer! Tom Sawyer, konserlerin en arananı, en katılımı yüksek olanı, Rush’ın en iyi parçalarından biri haliyle. Signals da önceki iki albumun biraz gerisinde kalsa da açılış parçası Subdivisions harikadır. Bu albumle çevre, yeni dünya düzeni, teknoloji gibi daha reel ve guncel sosyal konulara yönelir Rush’ın şarkı sözleri. Synth de pek uyar bu anlatıma. 84 Grace Under Pressure gene muhteşem, plak koleksiyonumun önemli bir parçasıdır. Rush’ın zirve dönemi devam ediyor. 85 Power Windows’da sinth’ler yoğun, bu dönemki sound’u daha az seviyorum. 87 Hold Your Fire ve 89 Presto ile zirveden biraz aşağı iniyor Rush, yani zirvenin eteklerindeler, ama hala özgün ve iyiler, orası muhakkak… Sound gene daha synth ağırlıklı, 80’lerin synth popunu anımsatıyor, o yüzden biraz uzağım bu döneme. 89 Show Don’t Tell ve 92 Roll The Bones da aynı sound ve çizgide hemen hemen. 93 Counter Partsla birlikte tekrar sertleşiyor soundları, Counterparts’ın kelime anlamı birbirini tamamlayan dişliler ki Rush’a cuk oturuyor.. Bu arada adı gibi harika da bir album! 96 Test For Echoes’dan favorim Driven! 2000’lerden favori albumum ise tabii ki Vapor Trails. One Little Victory’deki bateri ritmi inanılmaz, konserde Peart’ın bu ritmi döndüre döndüre çalışını görmek daha da inanılmazdı… 2004 Feedback EP’sinde kuruluşlarının 30. yılı şerefine sevdikleri, müziklerine yön veren eski grupların şarkılarını yorumluyorlar. 2007’de son studyo albumleri Snakes And Arrows çıktı.

Kısaca en beğendiğim dönemleri 76-85 arası. Progresif, sinth ne ararsanız var bu dönemde, tabi uzun parçalar… Ama dediğim gibi Vapor Trails da çok güzel, konserlerinin hepsi birbirinden güzel… Dört gözle bekliyoruz Türkiye’ye gelmelerini…


Son olarak bu ayın albumune koyduğum Rock In Rio’dan bahsedeyim: Bu konser tüm zamanlarda en çok izlediğim DVD’dir. Her yönüyle, ses, görüntü, kurgu ve tabii ki Maracana Stadı’ndaki 40 bin futbol holiganıyla… Bu ülkeye ilk kez gelmelerinin de etkisiyle seyirci enstrumental şarkılarda dahi inanılmaz etkin ve kayıtta seyirci sesine hiç müdahele edilmemiş, hatta belki de edilememiş:) Rush’a başlamak isteyenler için de her dönemlerinden ve tarzlarından en iyi örneklerin yer aldığını söyleyelim… Her şarkı olağanüstü ama, adrenalinin had safhada olduğu Tom Sawyer, O Baterista, YYZ daha bir adım öne çıkıyor ki son iki parça enstrumental.

Seyirci katılımı konusunda YYZ’in ötesinde bir performans yapılabileceğinden de emin değilim, yani Maiden’ın Fear Of The Dark’ını ikinci sıraya attım. Belki Maiden sonradan geçer bu performansı ama Britanya’da değil ancak gene Latin Amerika’da yapabilir bunu!

12 Ocak 2010 Salı

Ve huzurlarınızda Metallica!


Metallicanın kuruluş öylüsünü Cliff’i anarken vermiştik. Kaldığımız yerden devam edelim…

84 sonlarında Lisede bir arkadastan fight fire with fire’ı dinlemiş, bir bok da anlamamıştım. O zamanlar yeni albumler Turkiye'ye birkaç ay sonra gelirse buyuk olaydı! Şimdiki gibi tum dünyada aynı anda "real time online" çaat diye çıkmıyordu... FFWF o gune kadar dinlediklerimizden cok farklı, bugun hızlı sert diye tanımlanabilecek, o gunse tarif edemedigimiz bir muzik! Neyse “kıyamet” gibi ilk sarkıyı atlattıktan sonra manyak akorlar, power balad’lar falan muptelası olduk tabii ki…Tahmin ediyorum Ankara Menekşe pasajındaki ilk yerinde, sonradan aynı adla bar'ını da açacak Dorian Gray bant kayıt studyosundan doldurttum. Ya da bir arkadas doldurttu ondan kopyaladım. Sonrasında volkmen’imin degismezi oldu, derste bile acardım bunaldığımda. Binbir guclukle sarkı sözleri bulunduktan sonra ezberlendi. Dile kolay 25 yıl olmuş!!!

Albume gelince tabi sonradan fight fire’ın kıyameti anlattığını çakınca, “ulan adamlar muzikle sarkı sozu olmaksızın dahi birseyleri ifade edebiliyor” demistim!

Kill’em all, RTL’den kısa bir sure sonra gelebilmisti Dorian’a. Metallica ile bir anda malumunuz thrash patlamış, hepimiz thrash’ci olmustuk. Slayer, Anthrax, Megadeth, Metal church, Destruction, Testament, Tyrant, Metallica’nın açtığı yolda kendi kulvarlarında ardarda çıkardılar albumleri…

Açıkcası RTL’den daha sert olması, kaydın soundun daha zayıf kalması vs bu album hak ettiği ilgiyi gormedi. (Sonradan bu albümdeki seslerin cilalanmamış doğal sesler olduğunu öğrendim.) Ama sadece thrash’i ve speed’i underground kalmaktan kurtarması bile bu albume şapka çıkarmak için yeterli derim. 83’de bu albumun piyasaya surulmesi dahi başlıbaşına bir olay kabul edilmeli… Ayrıca cesur kapağı ve adını da takdir etmek lazım! Ha aslı koymadıkları ismin metal up your ass olduğunu düşünürsek light kaçmış:) Şarkı olarak aldığınızda da her ne bağladıysa çıkardığı inanılmaz gokgurultusu ile Cliff Burton’un basla ana ritmini çaldığı Seek & Destroy, ilk metal manifestolarından metal militia, resmen riffleriyle dörtnala giden suvarileri anlatan 4 horsemen gibi muhtesem sarkılar da vardı. Uzuntum, bu albumun 20. yılında -bir çok grubun yaptığı gibi-, bir 20th anniversary albumunun sarkılar yeniden studyoda çalınarak çıkarılmamasıdır:( Seek & destroy cliff’em all dan cekimleriyle seyrettigimiz ilk metallica klibi olmasından kelli kalbimizde yeri ayrıdır. Bugun youtube’da saniyede aradığını bulan genc arkadaslara bu durumu izah etmek çok zor biliyorum:)

Bir de albumun benim açımdan hazin bir hikayesi var; Sanıyorum 86 yazında K’emA plağını satın almıştım. İlk baskısı arka kapağında efsane “Bang that head…” manifestosu olanından! O gun okula karne almaya mı ne gitmiştik. Butun gun Ankara sıcağında arabanın içinde kalan plak, akşam eve gittiğimde resmen erimiş ve dışa doğru kavis yapmıştı. Aynı teknikle! duzeltebildiğim kadar duzelttim ama anca sonlardaki birkaç parca dinlenebilir hale geldi. Plak kapağı yıllarca kutuphanemin tepesinde asılı durdu. Ama her dinlediğimde plağın başına gelenleri hatırladığımdan bu albumu fazla dinleyemedim…

Devamı kimbilir ne zaman…

8 Aralık 2009 Salı

Planın hasarı kendine, rahat uyu gittiğin yerde:(


Bundan 5 sene önce Damageplan adlı yeni grubu ile sahnede boy gösterirken Nathan Gale adlı kukuletalı bir meczupun silahlı saldırısı ve 16 kurşunu ile yaşama gözlerini yummuş, meczup da polis tarafından öldürülmüştü. Sonradan saldırganın şizofren bir Pantera fan’ı olduğu anlaşıldı. Öldürme gerekçesi açıklanmadı ama Dimebag'ın Pantera dışında bir grupla müzik yapması nedeniyle öldürüldüğünü anlamak için müneccim olmaya gerek yok!

85’de tanıştığı Hetfield Dimebag’ın hayatının dönüm noktası oldu. O zamana kadar glam tadında albumler yapan Pantera'nın elemanı Dimebag’ın odası da glam gruplarıyla doluydu. Hetfield Bon Jovi’nin posterini görünce üzerine tükürdü. Dime da sinirlenmek yerine aynı şeyi yaptı. Tükürükle birlikte müziği sertleşti Pantera’nın:) Ultra sertliğe, acaip tekniği, kesik ritmi ve garip gitar tonunu ekleyerek 90’larda grundge’a karşı thrash’ı ayakta tutan yegane adam (grup) olmasından ötürü gözümde kutsal, ancak bugün hiç hoşlaşmadığım bir sound'a önayak olması nedeniyle de kızdığım adamdır Dime…

Dostlarının katıldığı, istenmediği için Anselmo’nun yer almadığı harika bir cenaze ile öte diyara uğurlandı, konuşmacılardan en çok alkışı ise Vinnie Paul aldı: "Dime her gece, istisnasız her konserde varını yoğunu ortaya koyardı. Ve yapmayı en çok sevdiği işi yaparken öldü."

Mezar taşında;

“He came to rock...
And rocked like no other
With the heart twice the size of Texas,
Our beloved, brother, companion, mentor, idol and friend...
We love you Dime...

Until we meet again!” Yazar…

Ölümünün ardından dostları birbir onunla olan anılarını aktardı, en ilginci ise Türkiye'de geçen Sebastian Bach'ın yaşadıklarıydı;

"6 Aralıkta İstanbul’da çalmıştık. 8 aralik'ta (Ralph Santolla'nin doğum günü, Dimebag’le John Lennon'un öldürüldüğü gece*!)konser vereceğimiz Ankara'ya 6 saat yolumuz vardı. Sabah saat dort civarında benzin almak ve bir şeyler yemek icin mola verdik. İnanilmaz bir şekilde durdugumuz yerde otuza yakın, çoğu da Türkçe kaset arasında kahrolasi(!) bir pantera kasedi vardı: 'Far beyond driven!' 'Delilik' diye düşündük, 'kutsal bok(!)' dedik. Neyse kasedi aldık ve sabah 8’de Ankara'ya varana dek dinledik. Hatırlıyorum da camın kenarında araziyi seyredip uyuklarken Dimebag'in gitarının nasil kahrolası (!) bir havası olduğunu düşünüyordum..."

Ne demişti Pantera?

“Believe the word!
I will unlock my door,
And pass the cemetery gates…”

Son söz: Planın hasarı oldu kendine,
Rahat etsin gittiği yerlerde…

* 8 Aralıkta John Lennon da bir Beatles fanı tarafından öldürülmüştü. Lennon'u da hürmetle analım ve Nathan Gale'in bu tarihi tesadüfen seçmediğini düşünelim mi?

Yazı ekşi sözlük ve Encyclopaedia Metallum ’dan derlenmiştir…

6 Kasım 2009 Cuma

Aynı nakarat hep aynı aynı...

Müzikte hep tartışma konusudur: Bu şarkı şu şarkıya ne kadar benziyor ya da andırıyor olayı! Yedi ölçüye kadar esinlenmeye göz yumulur, ancak ondan sonrası intihal kabul edilir. Metal müzikte de birbirine benzer arpej ve riff’ler var elbette. Corroseum forum katılımcılarının metal ve rock dünyasındaki esinlenme ve intihaller listesi şöyle: İlk sıradaki şarkı ikinci şarkıdan esinlenmiş ya da araklanmıştır.

Accept - Run if you can / Judas Priest - Sinner
Anvil - Show me your tits, Motorhead - Ace Of Spades’le aleni aynı…
Avalanche - Tortured Defender / Manowar - Warlord
Bathory - The Sword / Manowar - Blood Of My Enemies
Blitzkrieg grubu elemanları bir röportajda, Focus’un Hocus Pokus şarkısını prova ederken, açılış riff’ini doğru çalamayınca şarkının vuruşunu değiştirdiklerini ve gruba adını veren şarkının da bu şekilde ortaya çıktığını söylemiş… Önemli bir anekdot!
Brocas Helm - Ravenwreck kısmen Iron Maiden’ın The Trooper'unu andırıyor.
Cloven Hoof – Nightstalker / Rolling Stones - Satisfaction
Crysys - My Desire / Budgie - Crash Course in Brain Surgery
Deep Purple'ın Child in time’ının hikayesinden bahsetmiştik daha önce... İntrosu arak!
Diamond Head - Play it Loud / Mercyful Fate - Curse of the Pharaohs / Iron Maiden - 2 Minutes 2 Midnight Burada garip bir durum var. Play It Loud da Curse of the Pharaohs da ilk kez 81’de yayınlanmış. Hangisi alıntı bilemiyoruz belki Saint Thunder’ın buyurduğu şekilde olay “tesadüf” olbilir. Ama 2 Minutes 2 Midnight her iki parçadan da esinlenmiş olabilir…
Ironsword - Under the Flag of Rome / Tyrant (US) - Warriors of Metal / WASP - School Daze /
E-X-E’nin Slaughter Disorder’ının nakaratı, Slayer - Hell Awaits’inki ile hemen hemen aynı.
Helloween – Starlight’ın vokal melodileri ve riff’leri, Raven - Faster Than The Speed Of Light’a oldukça benziyor…
Kreator - Total Death / Exodus - Strike of the Beast
Liege Lord’un Prodigy’si fena halde Blue Öyster Cult’ın Vengeance (The Pact)’ini animsatıyor.
Manilla Road - Dreams of Eschaton / Angel Witch - Angel Of Death
Manowar'ın "Shell Shock"’u The Scorpions’un I've Got To Be Free şarkısını andırıyor.
Metallica Sanitarium’un açılış arpeji Bleak House - Rainbow Warrior’la neredeyse aynı
The Rods - "Bad Blood" açılış riff’i Priest'in "Electric Eye"ı, daha sonra majör riff ise "Breaking The Law"dan! Duble Judas intihali:)Gene The Rods’un "Another Night On The Town"ı grubun gitaristi Feinsten tarafından Rainbow şarkısına benzerliğinden kelli "Another Night On The Silver Mountain Town" diye adlandırılıyor.
Running Wild - Bones to ashes / Judas Priest - Tyrant
Sweet Savage - Straight Through The Heart’ın açılış riff’leri Dio - Caught In The Middle ile aynı…
Twisted Ace - This fire inside’ın Rainbow - Since You Been Gone ile şarkı akışı ve nakaratlarında, hatta dur kalklarda ciddi benzerlik var…
Tysondog - Shoot To Kill ile Iron Maiden - Sanctuary’nin açılış riff’leri aynı…
Venom - Welcome to Hell / Stormqueen - Battle of Britain )Stormqueen’in şarkısı bir yıl eski Venom’dan!)
Virgin Steele - Heading For A Life of Crime / Judas Priest – You’ve Got Another Thing Coming

Gelelim yalnız ve güzel ülkemize…

Yurdumuzun en kelek rok gruplarından Ayna, Atamıza adadığı Işığa Doğru adlı şarkının melodisini Running Wild'ın enstrumental Chamber of Lies’ından direk araklamış, Guven Erkin’in programında Ayna’ya verdiği ayardan bahsetmiştik…

Maalesef Merhum Barış Manço’nun Kara Sevda şarkısının major riff’i de Sweet'in Rebel Rouser’ıyla oldukça benzeşiyor:(

Son olarak Erkin Babanın 60’ların underground saykodelik grubu The Devil’s Anvil’in iki şarkısını aynen kullandığını söyleyelim. Bu şarkıların orjinali Suriyeli Fareed Al-Atrash tarafından söylenmiş ancak Devil’s Anvil’le rock formatına girdiklerinden kelli Erkin Koray külliyatına dahil olduklarını düşünüyorum. Erkin Baba coverlamış grubun şarkılarını, üzerine Türkçe söz yazmış diyelim, içimiz daha fazla sızlamasın. Şarkılar da İllaki (Wala Dai) ve Deli Kadın (Karkadon)...

İşte böyle, başka bildiğiniz varsa söyleyin listeye ekleyelim…

29 Ekim 2009 Perşembe

Michael Kiske


Hayatımda duyduğum en iyi seslerden biri. Ninni söylesin dinlenir! Belki de biri ona bunu söyledi, o da Helloween'den ayrılıp kendini heavy metalden epey sıyırdı. Kendi deyimiyle pop albümü bile yaptı, rock yaptı, akustik albümü var 2008 yılında çıkan. Helloween ile devam etmemesi, evet herkesin içinde kalmıştır belki ama yerine gelen Andi Deris'in sesini de duymaktan zevk müthiş zevk alırım. Kiske'nin kişisel kariyeri şöyle; (vikipediden)

1. Solo albumler
Michael Kiske

* Instant Clarity (1996)
o Always (EP) (1996)
o The Calling (EP) (1996)
* Readiness to Sacrifice (1999)
* Kiske (2006)
* Past In Different Ways (2008)

2. Grup Üyesi Olarak Katıldığı Albümler
Helloween

* Keeper of the Seven Keys Part 1 (1987)
* Keeper of the Seven Keys Part 2 (1988)
* Live in the UK (1989)
* Pink Bubbles Go Ape (1991)
* Chameleon (1993)

Avantasia

* Avantasia (Single) (2001)
* The Metal Opera (2001)
* The Metal Opera Part II (2002)
* Lost in Space Part II (EP) (2007)
* The Scarecrow (2008)

SupaRed

* SupaRed (2003)

Place Vendome

* Place Vendome (2005)
* Streets Of Fire (2009)

3. Misafir olarak katıldığı albümler

* Gamma Ray - Land of the Free (1995)
* Timo Tolkki - Hymn to Life (2002)
* Masterplan - Masterplan (2003)
* Aina - Days of Rising Doom (2004)
* Thalion - Another Sun (2004)
* Tribuzy - Execution (2005)
* Edguy - Superheroes (EP) (2005)
* Helloween - Keeper of the Seven Keys - The Legacy (Samples only) (2005)
* Indigo Dying - Indigo Dying (2007)
* Revolution Renaissance - New Era (2008)
* Trick or Treat - Tin Soldiers (2009)

Ben diğer gruplar ve kişisel albümlerinin hepsini bilmiyorum ancak keşfim devam ediyor. Past in Diffirent Ways harika mesela, akustik Helloween. Oradan bir video gelsin, efsane Helloween parçası;

http://www.youtube.com/watch?v=8zLQbGBOKTs

Bu da şimdiki haliyle Michael Kiske;

12 Ekim 2009 Pazartesi

Monsters Of Rock 88: Donnington Trajedisi

80’lerde, İngiltere’nin kalabalık rock festivallerinden birinde sahne önü arbedesinde bir tatsızlık yaşanacağı az çok tahmin ediliyordu. Ve Glastonbury ya da Nostell Priory de değil de Donington’da olmasına daha fazla ihtimal veriliyordu. Çünkü Metalciler, diğer seyircilerin aksine birbirlerinin üzerine atlamaya daha eğilimli, erkek popülasyonun daha yoğun olduğu, içkiyi daha fazla tüketen en kalabalık güruhtu konserlerde…

88 monsters of rock Donington’da 107.000 kişi ile konserler rekoru kırıldı. En son Iron Maiden’ın sahne aldığı konserin diğer babaları Kiss, David Lee Roth, Megadeth, Guns’n Roses ve Helloween’di.

Eğer hava yağışsız olsa belki sorun çıkmayacaktı, ancak kötü hava özellikle sahne önünü balçık tarlasına çevirdi. Axl’ın konserde, “birbirinizi öldürmeyin” diye bağırması kayıtlara geçmiştir. Hatta Guns’ın bootleg kayıtlarının adı, “Don’t fuckin’ kill each other”dır! Ayakta durmanın dahi zor olduğu ortamda dengesini kaybedenler bir daha ayağa kolayca kalkamadı. Guns’n Roses çalmaya başladığında dengesini kaybedip düşenler oldu, hatta yaralanmalar olunca Guns’a ara vermeleri söylendi. Ancak tekrar çalmaya başladıklarında da sahne önünde sorunlar giderilemedi ve setin sonuna doğru iki kişi diğerlerinin altında ezilerek can verdiler. Acaip olan olaylara çok yakın olmayanların iki kişinin öldüğünü ancak ertesi gün haberlerden duymuş olmalarıydı!!! Olayları birebir yaşayanların düşünceleri ise korkunç! Guns’ın Paradise City video’sunda şarkının hızlandığı bölümde Donnington’daki inanılmaz canlı ve hareketli seyirci görüntülerini izleyebilirsiniz…

Sonrasında emniyet yetkilileri konseri ertelemeyi düşündü ama organizatörler bunun daha da büyük olaylara sebep olabileceği gerekçesiyle konsere devam edilmesine karar verdi ve emniyeti de buna ikna etti. Sırada konserin son grubu Iron Maiden vardı. Bruce sahneye, “bu festivalde kimseye birşey olmasını istemiyoruz. Herkes evine dönsün ve burada harika bir zaman geçirsin!” diyerek çıktı. Ve garip bir biçimde Iron Maiden tarihinin en başarılı konser performanslarından birine imza attı bu ortamda. Duygu patlaması, adrenalin patlaması, ne derseniz deyin buna…

Olan bir yıl sonraki Donnington konserine oldu ve iptal edildi. 90’da son kez düzenlendi ve 80’den beri yani Heavy Metal’in hüküm sürdüğü dönemlere damgasını vuran etkinlik sona erdi:( Güvenlik müdürüne göre öndeki kalabalığın yoğunluğunun ciddiye alınmaması trajediyi getirmişti beraberinde. Holiganizmde olduğu gibi bu trajik konserden de ders çıkardı Britanya hükümeti. Sahne önlerine bariyer, dev sünger yastıklar konmaya başladı. Tabi metalin popülaritesinin azaldığına epey ebeveyn şükretmiştir…

Not: Yazıda linkteki anılardan faydalandım. Fotolar da aynı siteden! Kar amacı gütmeyen, Britanya’daki konserlerle ilgili yazılı ve görsel bir çok anı/bilgiyi barındıran harika bir sitedir…

1 Ekim 2009 Perşembe

Diablo Swing Orchestra


Bu grubu bana bir süre önce kulak zevkine çok güvendiğim birisi önermişti. İlk başta bir iki şarkı dinledim, çok hoşuma gitti. Last.fm'de avangart ve senfonik metal yazıyor türlerine, ki doğru bir tanım diyebilirim. Grup İsveçli, 2003'de kurulmuş. İsminin hikayesi sitelerinde yazanlara göre şöyle;

16. yüzyılın başlarında aynı isimli orkestra, kutsal kiliseye karşı eleştirel bir bakış açısı ile müziğini icra etmeye başlar. Her sınıftan insan tarafından da çok beğenilir ve insanların bakış açılarını genişleten, düşünmeye sevk eder bu müzik. Tabiki bu kilisenin istemeyeceği bir şeydir, ve haklarında karşı kampanya başlatırlar. Onların, şeytanın yardımcıları, birer katil olduklarını söylerler. Baskılar karşısında, orkestra üyeleri birer haydut gibi yaşamaya, konserlerini gizli vermeye başlarlar. Herkesin katılamayacağı bu konserlerden sonra da, izleyiciler, kendilerine yemek bazen de yatacak yer vererek yardımlarını esirgemezler. Kilise daha sonra orkestra elemanlarını yakalamak için bilgi ve yardım edenlere yüklü miktarda ödül vereceğini söyler. Baskı iyice artmıştır, ve grup elemanları artık bu kaçak hayattan sıkılmaya başlamışlardır. Er yada geç yakalanacaklardır, çember iyice daralmıştır.

Bunun üzerine grup üyeleri, soylarından gelen kişilerin 500 yıl içinde orkestrayı tekrar kurup protest müziklerini ve fikirlerini yaymaya devam edeceklerini söyleyen bir pakta imza atar, ve yakınlarına mühürleyip verirler. Bundan sonra da son bir konser vermeye karar verirler. Halka açık bir yerde, binlerce kişinin katılımıyla bir konser düzenlenir. Konserde grubun müziği neredeyse duyulmaz izleyici çokluğundan ve şaşalı bir gösteri gerçekleşir. Son şarkı biter bitmez de, orkestra tutuklanır, hapse konur ve hepsi asılarak idam edilirler.

2003 yılında, orkestra üyelerinin soyundan gelen iki kişi, kazara bir müzik mağazasında tanışırlar. İkisi de aynı mektubu almışlardır. Çok heyecanlanırlar ve orkestrayı yeniden kurmaya karar verirler. 3 ay içinde de secereleri araştırarak diğer orkestra soyundan gelenleri bulurlar.

Kilise orkestra ile ilgili bilgileri yaktığından, tam olarak nasıl bir tarza sahip olduklarını bilmiyorlardır ve titiz tartışmalardan sonra müziğin eski orkestranın modern bir versiyonu olmasına karar verilir. Üyeler arasında iş bölümü yapılır ve atalarının onurlu mirasına sahip çıkıp, orkestrayı tekrar yaşatırlar.

Grubun müziği de resmi sayfalarından özetlediğim bu "hikaye" gibi oldukça garip. Eğer herşey aynı geliyorsa, bir değişiklik arıyorsanız, "The Devils Orchestra" lakaplı Diablo Swing Orchestra, biçilmiş kaftan.

http://www.youtube.com/watch?v=4NhCGFwy4aA

Diskografileri(umarım şimdilik);
  • Borderline Gymns - EP (2003)
  • The Butcher's Ballroom (2006)
  • Sing-Along Songs for the Damned & Delirious (2009)

26 Eylül 2009 Cumartesi

Heavy Metal Soyağacı IV


A Headbanger’s Journey’den bu soyağacı da. Bakın hangi tür hangi dönemlerde hüküm sürmüş…

Heavy Metal Soyağacı I
Heavy Metal Soyağacı II
Heavy Metal Soyağacı III

2 Eylül 2009 Çarşamba

Faideli metal adresleri!


Yurtdışında nerde metal dinlenir, plak alınır vs vs acaip önemli birşey bu! Ayrıca forumunda da Wacken'e nasıl gidilir tarzı hoş bilgiler var...

Arkalı önlü albüm kapağı isteyen buraya muhakkak tıklasın:)Çok zengin değil ama yüksek kalite resim arayanlara...

Orjinali kime ait bu şarkının? Girin, denemesi bedava... Bu bence harika bir site. Cover şarkısı kime ait ve bilinen gruplardan hangileri coverlamış, tür ayırdetmeksizin tüm bilgiler burada.

Bu album nasıldır acaba? Ama seçimlerin illaki subjektif olacağını aklından çıkarma sakın! Gene de hiç dinlemediğiniz grup ve albumler için bir fikir verebilir.

Son olarak da bu metal Resim Galerisi , bu Metal Poster Galerisi, aha bu da Metal Logo & Kapak lazım olursa…

23 Temmuz 2009 Perşembe

Metal Sözlük #10: Metal Türleri


70’lerden gelen ve metalin babası diyebileceğimiz Black Sabbath, doom metalin de atasıdır. Doom; kelime olarak kıyamet demek. Müzik genelde daha ağır ritimli, ölümü çağrıştıran melodilerden müteşekkil. Bu türün 80’lerden en sevilen örneği İsveçli Candlemass. Bu grubun 86 tarihli Epicus Doomicus Metallicus albümü ile türün adı net biçimde oluşuyor: Doom metal!

Tabii ağır ritmin zıttında, hızlı ritim kullanan gruplar da var. Bu tarza da speed metal deniyor. Gene NWOBHM’den örnek verirsek… “Atletik rock” yaptığını söyleyen Raven, daha sonradan hemen bütün ekstrem türlere sebebiyet verecek Venom, benim çok sevdiğim Satan, -ki bu grup power metalin de ilk örneklerindendir- ve eskilerden Motorhead; türün ilkleri arasında sayılabilir. Burada metale hız faktörünün punk’tan, punk’a da rock’n roll’dan geçtiğini belirtmek gerek. Speed metalde bateristin dakikada kaç vuruş yaptığını önemseyen kitle, benim metalden ilk kez soğumama vesile olmuştu. Ancak melodik olanlarını -ki bunlar genellikle Alman gruplarıdır- severim. Örnek: SDI

Power metale geçersek… Vokalistin sesinin güçlü ve melodik olduğu, nakaratında müthiş melodilerle dikkati çeken, genelde Ortaçağ, savaş ve efsane konularını işleyen bir türdür. Bu türün atası Satan’sa, popülerleştiren de Amerikalı Manowar ve Alman Helloween’dir. Tabii ki tanıma uygun sese sahip Michael Kiske’li Helloween dönemini kastediyorum.

Gene punk etkileşimli thrash ise Metallica ile gün yüzüne çıkmış ve popülerleşmiş, Slayer ile sınırlarını belirlemiştir. Gitarların distorsiyonu, hard rock’tan heavy metale geçişte ne kadar arttıysa, metalden thrash’e geçerken de bir o kadar daha artmıştır. Thrash’in formülasyonu basit anlayacağınız.

Venom, müziğinden ziyade, müziğe getirdiği yeniliklerle birçok tarzın ortaya çıkmasını sağlar. En başta şarkı sözleri ile şeytan temasının işlenmesi ve Black Metal albümü ile bu türün isminin de babası olur Venom. Pek bilinmeyen Hell grubu da şeytani temalı ve tiyatral anlatımı benimseyen gruplara önder olacak, bu tür, zorla Hıristiyanlaştırılan İskandinav yarımadasında acayip taraftar bulacak ve bir sürü alt türev metal tarzının da doğmasına yol açacaktır…

Satan grubunun iki elemanı, gitarist Steve Ramsey ve basçı Graeme English’in 90’da kurdukları Skyclad de folk metal gruplarının ilk örneklerindendir. Etnik müzikleri ve müzik aletlerini metalle harmanlamak” şeklinde tarif edebiliriz folk metali…

70’lere dönersek… Folk, doom ve black türlerine rock grupları arasında bol bol rastlanırdı. Jethro Tull, Black Sabbath ve Black Widow, ilk bilinen örneklerdir. Bu grupların yaptıkları, 80’lerde metal gruplarına illa ki esin kaynağı olmuştur. Yalnız; şeytani müzik yapan eski gruplar ile (80’ler) yeni gruplar (90’dan günümüze) arasındaki belirgin fark, vokalde ortaya çıkar. Yeni gruplarda vokal, kedi miyavlaması gibidir! Eski gruplarda ise vokalde yapay bir zorlama, ses değiştirme, taklit etme gibi bir şeye rastlanmaz.

Aynı şekilde; 70’lerde çok popüler olan ve cazdaki virtüözlüğün rock alanına taşınması ile ortaya çıkan progressive rock da ilk olarak Rush tarafından metale uyarlanmıştı. Bugün de Dream Theater’la hayli revacta… Gene 70’lerde; popüler çizgide renkli kıyafet ve makyajlarıyla dikkat çeken glam rock da Kiss’le metal dünyasına girmiş; Quiet Riot, Ratt, Mötley Crue gibi gruplar 80 ortalarında listeleri alt-üst etmişlerdir. “Hair” de denen bu türde grup elemanlarının maske takması veya makyaj yapması adettendir.

Death metale adını Amerikalı Death grubu vermiş, sonradan İskandinavya, eski Doğu Bloku ülkeleri ve Latin Amerika’da fazlasıyla sahiplenilmiştir. Thrash ve speed’den en belirgin farkı, vokalin boğuk olmasıdır. Bu tür vokale brutal (zalim) vokal deniyor. Ayrıca punk’tan aksak ritim ödünç alan hardcore etkisi de görülür bu tür müzikte. Death grubu müzikaliteye önem verirken, türün son dönemdeki örneklerinde içi iyice boşalmış, işi sadece vokal şovuna dönüştüren gruplar kalmıştır. Bugün artık brutal vokali de abartan bazı elemanlar şarkıyı adeta karınlarından söylüyorlar ki, ben bunlara vantrolog vokal diyorum ! Evet; izah etmeye çalışayım: Artık ses gırtlaktan değil, daha aşağıdan, derinlerden, büyük ihtimal bağırsaklardan filan geliyor! Death’in de ötesi denebilecek türlere gore metal deniyor…

Neoklasik metal, klasik müzikten yoğun olarak beslenir. İlk örneklerinin, 70’lerden Deep Purple olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde bu türün en bilineni Yngwie Malmsteen ’dir. Tabi gitarist ustalığı ile ön plana çıkan gruplara shred metal de denir.

Okyanusun öte yakasında punk’taki aksak ritimleri metale uyarlayan grupların ilk örnekleri Anthrax ve Suicidal Tendencies'dir. Bu türe, sertlik ve hızlılık katsayısı göz önüne alınarak hardcore ve speedcore denir. Ayrıca Anthrax, rap grubu Public Enemy ile ortak ilk rapmetal şarkılarını icra etmiş, nedense 90 sonlarında bu türe rapmetal yerine numetal terimi uygun görülmüştür.

Son olarak; teknolojik gelişimle gitar sesinin elektronikleşmesi ve vokalin de “dicitize” edilmesiyle ortaya çıkan industrial metal ile bitirelim türleri. İlk örneği Ministry’dir. Eğer dinlediğiniz şey yazdıklarımızın hiçbirine uymuyorsa, ya alternatif metaldir, ya da deneysel (experimental)… Ana türler bunlar, ama sludge, grind, stoner, ambient, senfonik, atmosferik, epik, gotik gibi türler de çıkabilir karşınıza ki bunlar yukarıda belirttiğimiz türlerin birkaçının sentezi ile oluşmuştur.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Punk ölümsüz değildir, sen ben gibi fanidir!*


Girişi bir kitapla yapalım; Metin Solmaz’ın yazdığı Rock Sözlüğü, hem blues ve rock’ın kısa tarihi, hem de sıklıkla kullanılan terimlerin açıklamaları ile küçük ama işlevsel bir kitap! Bu kitaptaki bir cümle benim arayıp bulamadığım olduğundan direk çalıyorum: “Rock alternatifsiz bir müzik türü olduğundan alternatifini de kendi içerisinden çıkarmıştır: Nedir o? Alternatif Rock!” Yani bilinen adıyla Punk!O halde punk’ın önce rock sonra da metalle çekişmelerine geçelim…

İlk kapışmaları 70 ortalarında yaşanır; Dönemin hakim rock grupları, artık virtüözite sınırlarını iyice zorlamaya, albumlerde yaptıkları uzun parçaların dışında konserlerde zaman zaman doğaçlama uzun sololara yer vermeye başlarlar. İş, rock’un jazz’laşmasına yol açınca bu durumdan hoşlanmayan rocker’lar ciddi tepki verir. Bahsettiğimiz gruplar sadece uzun parçalar yapan progresif ve senfonik rock grupları da değildir; Deep Purple, Led Zeppelin gibi hard rock grupları da konserlerde alır başını gider. Sonuçta uzun parçalardan, kompleks melodilerden sıkılan müzikal bilgi ve kulak fakiri bir güruh daha basit, daha kısa ama gene 4,5 kişilik rock gruplarınca yapılan bir müzikle tepki verir. Bir anda kulüplerdeki rock gruplarının yerini garip aksanlarla şarkı söyleyen, garip kıyafetli punk adı verilen bu gruplar alır. Kökeni rock‘n roll’a dayanan bu müziğin özellikle vokal melodisi tekdüze ve renksizdir. Ramones gibi en sevilenlerinin de bizzat itiraf ettiği üzere gitar çalmayı bilmezler ki buna ihtiyaçları da yoktur:-)

İşte rock’un fazla sanatlaşması sonucunda karşı devrim gerçekleşmiş, kaliteli müziğin yerini bu defa en kalitesizi almıştır. Britanya sene 76! Artık bar ve diskolarda bu müzik çalmakta, harbi rock grupları çalacak yer bulamamaktadır. Allahtan bu akım fazla sürmez, ancak üç yıl kadar dayanılabilir bu kötü müziğe. Bu sefer rock grupları isyan ederler. Sonrası hepinizce malum: Heavy Metal ortaya çıkar. Neal Kay’ın kulübü Soundhouse’da Iron Maiden’ın ilk ciddi album kayıtları yapılır. Samson, Def Leppard, Saxon, Blitzkrieg, Diamonds Head ve daha yuzlerce grup bir anda müzik piyasasına doluşur. Yıl 79, yer hala Britanya! Ancak ilk dönemki hatalardan ders çıkarılır ve şarkı süreleri kısaltılır. Popüler müziğe çok daha yakın bir müziktir heavy metal 70’lerdeki öncüllerine göre. Ama gitar solosu, kaliteli bateri geçişleri, epik müzik, şarkı sözlerine önem verme gibi konulardan asla ödün vermez. İşte bu döneme New Wave of British Heavy Metal denir ki bizde blogda en azından on kez yazdık bunları:) Yeni dalga aynı zamanda punk gruplarının 80lerinin populer sounduna yakın tarzının da adıdır. Yeni dalga terimini Heavy Metal punk’tan çalar ve 70’lerdeki öncüllerinden farkını da ortaya koyar: Daha sert, daha hızlı ama daha kısa…

Peki bu müzik döneminde neden British vurgusu var? Daha önce değindiğim üzere, Heavy Metal terimini 70’lerde icat eden dergi editörlerinin Amerikalı olmalarından ötürü British vurgusunun yapıldığı kanısındayım, ama emin de değilim… Bilen varsa yazsın hepimiz öğrenelim:-)

79’dan itibaren bu kez punk grupları kulüp ve barlardan dışlanacaktır. Punk’ı bitiren müzik olması nedeniyle punk dinleyicilerinde acaip bir metal düşmanlığı baş gösterecek ve asla bitmeyecektir. Bugün bu nefretin ülkemizdeki tipik örneğini Radyo Eksen’de görebilirsiniz!

79’daki ivme eski proto metal gruplarını da olumlu etkiler ve ardıardına gelen albumler ve sound’larındaki sertleşme ile onlar da metal konvoyuna eklenirler. Bundan Ezequiel 80 albumlerinde, ben de ilk yazımda bahsetmiştik. Hatta 70’lerin bazı rock grupları dahi en sert albumlerini bu dönemde çıkarırlar. Yes’in 90125’i, Pink Floyd’un The Wall’u, King Crimson’un Red’i, hatta Police’in Synchronicity’si…

* Yazı başlığı, “Punk’s not dead” diyenlere ithaf olunmuştur… Punk ölmüş müdür? Hayır yer altına inmiş, sırası gelince brit pop ve grunge’le form değiştirmiş, tekrar metalle aşık atmaya kalkmış, ancak metalin kötü türevleriyle dahi başedemeyip layık olduğu yere girmiştir. İkinci kapışmayı sonraya bırakalım. Üçüncü kapışmayı da merakla bekliyoruz metal kafalar olaraktan:)))

13 Nisan 2009 Pazartesi

Metal Sözlük # 9 : Album Terimleri II (Compilation, Demo, Cover, Tribute, Split)


Compilation derleme, toplama album olarak çevrilebilir. Değişik grupların parçalarından oluşan albumlerdir. Bazen yeni çıkan album tanıtımları için yayıncı firmanın bünyesindeki gruplar yer alır içinde. Belli döneme damgasını vuran aynı türde iyi parçalarından da oluşuabilir. Bazen de yandaki gibi aynı şehrin gruplarına yer verilebilir. Metal dünyasında genelde ilki geçerlidir. Toplamadaki grupların farklı şirketlerle anlaşmaları halinde album yayınlanmadan önce teliflerin ödenmesi gerekir… Bu albumlerin tanıtımında /various artists (farklı sanatçılar) kısaca v/a ibaresini görürsünüz. Bir grubun iyi parçalarının olduğu kompilasyon albumler de yayınlanır ki bunlar best of ya da greatest hits (en iyiler) olarak bilinirler…

Demo, şarkı ya da şarkıların ilk halleriyle yapılan ham kayıtlardır. Çoğunlukla EP ya da kaset şeklinde olur, bazen de uzun, içinde bir albumluk şarkı bulunan demolar yayınlanır. Amaç referans olarak birine dinletmek olduğundan grupların ilk çalışmaları genelde demo kayıtlardır. Bu kayıtların beğenilmesi halinde studyoda şarkılar aynı ya da farklı biçimde, ama daha iyi kalitede çalınıp tekrar kaydedilerek EP ya da album haline gelir. Demo’nun kaydı güzelse aynı kayıt albumde kullanılabilir. Bazen de demodaki şarkılar yeniden yorumlanır ya da sonraki albumlerde hiç kullanılmayadabilir. İyi grupların ilk demoları tabi gerçek olmak kaydıyla çok revaçtadır. Kompletist kolleksiyoncular, yani gruba ait tüm şarkıları toparlamaya çalışanlar için de demolar çok önemlidir. Ayrıca özellikle NWOBHM patlamasında bir çok grup demo yayınlamış, ama çeşitli nedenlerle album çıkaramayıp “sadece demo” grubu olarak kalmışlardır. Bunlardan en önemlisi Deep Machine’dir ki sırası gelince “sadece demo” gruplardan da bahsedeceğiz…

Cover, bir şarkının başka bir grup tarafından tekrar yorumlanmasıdır. Her iki yorumcu aynı tarz müzik yapıyor olabilir, ama bazen bir parçayı yepyeni bir tarzda bulur ve tanımakta zorlanabilirsiniz. Günümüzde iyi grupların parçalarının bir albumde farklı gruplarca cover’lanması (yorumlanması) sık rastlanan bir durumdur ki bunlara tribute albumler deniyor. Tam olarak “bir grubun anısına çıkarılan album” diye Turkçeleştirebiliriz… Metal dünyasında ve son dönemde ülkemizde de rastlanıyor bu albumlere. Daha önce Ezequiel bu konudan detaylı olarak bahsetmişti!

Son olarak split albumu tanıtalım: İki veya daha çok grubun yer aldığı karma albumlerdir. Bazı gruplarının EP’lerinin ardarda yayınlanması, ya da 45’lik albumun iki yuzunde farklı iki grubun olması gibi örneklerine rastlanır. Ekonomik sıkıntılarla, ya da aynı tür müzik yapan iki grubun yakında çıkacak albumlerinin tanıtımı gibi amaçlarla çıkarılabilir. LP’den cd’ye geçildikten sonra split albumler azalmış, kompilasyon albumler artmıştır, ama zaten split album de bir tür kompilasyondur :)))

30 Ocak 2009 Cuma

Metalin Doğuşu


Eveeet basliyoruz. Neye? Metalin dogumunu müjdeleyen NWOBHM hareketini yazmaya. Daha önce NWOBHM ansiklopedimizin ilk maddesinde biraz bahsetmiştik bu dönemden.

Bu dönem 79 yılı ile başlatılıyor. Öncesinde punk grupları rocktan bayrağı devralmış, bar ve kulüpleri ele geçirmişti. Ancak özellikle 70’lerin kaliteli gruplarına ve müzisyenlerine alışan insanlar için punk, işkence olmaktan öte gidememişti. Birkaç akorlu besteler, gitar çalmaktan bihaber elemanlar, sadece hızlı çalabilen ve böğüren insanların yaptığı kuru gürültü! İşte salt punk’a artık tahammül edemeyen aklı selim insanlar aynı müzik aletleriyle daha güzel şeyler yapmak adına 70’lerdeki atalarına saygı da kusur da etmeyerekten koyuldular yola. Bu arada punkın hızlı ritminden de alıntı yapıldı. Sonrasında da Malc MacMillan’in The N.W.o.B.H.M. Encyclopedia’da şu ana kadar tespit edebildiği 533 grupla metal Britanya’da patladı…

Kısaca değinmek gerekirse NWOBHM illetine bulaşınca elinizin altında bulundurmanız gereken olmazsa olmaz bir kitap Malc MacMillan’in kitabı. Piyasada Martin Popoff’unki gibi başka kitaplar da var ama en iyisi bu: Az resim, bol hikaye, gruplarla ilgili album ve konser bilgileri, tam 800 sayfa! Amerikanya’daki biradere gectim siparisimi, bekliyorum heyecanla.

Ben şu ana kadar NWOBHM gruplarından 200 kadarını dinleyebildim… Blogda önce bu gruplardan döneme damgasini vuran irili ufaklilarını, sonra bu akimin daha önceden sert müzik yapan gruplara etkilerini, en son safhada da Ada disinda diğer ulkelerde bu hareketin etkilerini yazmak niyetindeyim.

Grup aramaları için Metallum Metal Ansiklopedisi ideal. Grubu bulduktan sonra diskografisi yanında yorumcuların albun/single’a verdigi notu da görebilirsiniz. Kaliteli bir forumda yazışmak için de Corroseumu öneriyorum. Ki corroseum’un sitesi de harikadır. Ozellikle plak firması bazında sıralamaları ve tanıtımları ile…

Albumleri bulmak ise sizin becerinize kalmış. Eskileri ancak bloglarda bulabilirsiniz ama cd’si olan gruplar için torrent linkleri bulmak mümkün… Daha fazla yardım içinse özel mesaj…

Rastgele,

23 Ocak 2009 Cuma

Heavy Metal Grup Adları

Biri üşenmemiş metal gruplarının adlarının ağırlıklı olarak hangi konulara ilişkin olduğunu gruplandırmış, helal olsun valla...


Her zamanki gibi resme tıklayıp büyütebilirsiniz

2 Kasım 2008 Pazar

Heavy Metal: "Zeki Çocukların Sığınağı"


Genelde Metal hep kötümser bakış açısıyla gençleri olumsuz yöne sevk etmesiyle lanse edilir. Ancak nadiren Metal hakkında olumlu yazılar da çıkmıyor değil! Bu araştırmaya göre zeki çocukların %5’inin Iron Maiden, AC/DC ve benzerlerinin sadık dinleyicileri oldukları, müziği streslerinden arınmak için dinledikleri, yeteneklerinden doğan baskılara karşı koymak amacıyla Heavy Metal dinlediklerinden bahsediliyor…

Tabi metalin atası rock müziğin araştırmada en çok dinlenen müzik olduğunu, %5’in marjinal bir tür için iyi bir oran olduğunu da es geçmeyiniz…

13 Ekim 2008 Pazartesi

Metal Sözlük # 8 : Album (plak, kaset, cd) terimleri


Müziğin popülerleşmesi 1950’lerle başlar. Bu dönemde iki yüzü bulunan plaklar (vinyl) üretilirdi. Plak terimleri, plakların çap ölçüleri olan 7, 10 ve 12’’(inç)den gelir. Plakların A ve B yüzü diye adlandırılan iki yüzü vardır. Single (tek) ve mini album / EP (Extended play, uzun çalma) olarak tabir edilen cd’lerin plak versiyonu 7’’dir. Genellikle plağın her iki yüzünde birer şarkı bulunur, ancak şarkıların uzunluğuna göre daha fazla şarkı da olabilir (en fazla 6 gördüm). Genelde albume adını veren parça A yüzünün açılış parçasıdır. B yüzündeki parça da çoğunlukla kısa süre sonra çıkacak albumde yer almaz.

Bu arada 7’’ ülkemizde 45’lik olarak bilinir. 45 de dakikada plağın dönme yani devir hızıdır! Plaklar 70’lerde yoğun olarak üretilmiş, 80’lerde kaset kullanımı ile etkisi azalmış, 90’larda CD’lerin seri üretimi ile sadece kolleksiyoncular ve DJ’ler için sınırlı sayıda basılır hale gelmiştir. 10’’lik plak artık pek üretilmiyor. 12’’lik plakları ise LP (Long play) ya da cd album olarak adlandırılabiliriz. Ülkemizde 33’lük olarak bilinirler. Kabaca plakların her yüzünde beşer şarkı bulunur, süresi de ortalama 20’şer dakikadan 40 dakikadır. Arşivimi karıştırdığımda Queen’in Greatest Hits plağının süresinin 60 dakikaya yakın olduğunu farkettim.

Konuyu kaset açısından irdelersek, boş kasetler 46, 60 ve 90 dakikadır. Ancak özel üretilen kasetler farklı sürelerde olduğundan album süresi kadar basılabiliyordu. Pederin 88’de Almanya’dan getirdiği Helloween’in Keeper of the 7 keys Pt.2 kasedinde de bonus şarkı Save Us vardı. Sonradan cd versiyonuna da eklendi bu parça. Bonus parça eklemek ilk başta az olan satışları özendirmek ya da plaktan daha pahalı olan cd’leri teşvik etmek içindi… Analog plaklardan digital CD’lere geçildikten sonra album süreleri 70 dakikanın üzerine çıkmıştır. Örneğin Metallica’nın And Justice For All albumu iki plakken, tek cd olarak yayınlanmıştı ki bu plak ve cd’nin süre kapasitesiyle alakalı.

Geçmişte single olarak yayınlanan şarkılar sonradan gruplar tarafından B-Sides (b yuzleri) ve “rarities” olarak albumleştirilmiştir. B-side, single’ın B tarafında yer alan ve genelde albumlere konulmayan, rarity ise daha önce yayınlanmamış, ender bulunan parçalardır. Grup albume süre nedeniyle ya da tarzının farklı olmasından dolayı koyamamış da olabilir…